Yıllardır abluka altında bulunan Gazze, 7 Ekim’den bu yana İsrail’in acımasız saldırılarıyla karşı karşıya.
Binlerce sivil hayatını kaybederken aklıselim sahibi ülke ve kuruluşlardan yükselen ateşkes çağrıları, İsrail için cılız seslerden ibaret.
Büyük devletlerin desteğini alan İsrail, orantısız şiddetin durması için yapılan protesto gösterilerini de görmezden gelmeye devam ediyor.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise kendi kamuoyundan destek bulma çabasında. Geçtiğimiz günlerde, İsrail ordusunun Gazze’ye yönelik kara saldırısı hazırlığında olduğunu anlattığı açıklamasında kullandığı dini argümanlar, bunun göstergesi niteliğinde.
Netanyahu bu konuşmasında Yeşaya kitabından alıntı yaptı. Hamas ile girdikleri savaşta “kehaneti” göreceklerini öne sürdü:
"Artık tek bir amaç için bir araya gelmenin zamanıdır; Zafere ulaşmak için hızla ilerlemek. Ortak gücümüz ile haklılığımıza ve Yahudi halkının ebediliğine olan derin inancımızla Hamas'a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz. ‘Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık. Surlarına kurtuluş, kapılarına Övgü adını vereceksin’(Yeşaya 60:18).”
Peki Netanyahu’nun sarıldığı bu kehanet ne anlama geliyor? Neden dini unsurları söylemlerinde kullanmaya başladı? Bu soruların yanıtları için konunun uzmanları ile konuştuk. Öncelikle Yahudi inancında Yeşaya kehanetlerinin ne anlama geldiği ile başlayalım.
Yeşaya kehaneti nedir?
Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serhan Afacan, kehanetin “Yahudi Krallığı” ve sözde vaat edilmiş toprakları kapsadığını anlatıyor.
Tanah, Yahudi geleneğin kutsal kitapları arasında yer alıyor. Tanah’a göre, peygamberlerden Yeşaya; "Yahudilerin krallığı" yıkılsa da, daha sonra büyük bir İsrail devleti kurulacağı kehanetinde bulunuyor.
İnanış, Siyonizm’in “Büyük İsrail” idealini kapsayan bir coğrafyayı tasvir ediyor. Öyle ki, Tevrat metinlerinde yer alan “Mısır Irmağı’ndan Fırat Irmağı’na kadar uzanan topraklar" işaret edilerek bir harita dahi çiziliyor.
Yeşaya'nın kehanetleri arasında insanlığı kurtaracak bir “mesih”in geleceğine dair inanış da söz konusu.
“Yahudiler birçok kez sürgün edildi”
Dr. Serhan Afacan, semavi dinlerde yer alan bir inanış olan mehdilik kavramının Yahudilikte daha baskın olduğunu dile getiriyor. Tarihte birçok kez sürgüne uğrayan bir toplum olduklarını anlatan Afacan, beklenen mehdinin bu nedenle de önemli görüldüğünü şöyle ifade ediyor:
MÖ 962-964’te birinci mabet olan Süleyman Mabedi’nin Hazreti Süleyman tarafından inşa edildiğine inanılmasının ardından Birinci Mabet dönemi başlamış oluyor. Fakat MÖ 587'de Babil kralı Nabukednazar tarafından yıkılıyor. Kudüs'teki mabet Babilliler tarafından tahrip ediliyor ve halk Babil'e sürülüyor. Birinci Mabet dönemi de böylece sona ermiş oluyor.
Yahudiler Babil’e sürüldüğü zaman İranlılarla karşılaşıyor. Zerdüşt İranlılarla karşılaşılması da Mesih inancının oluşmasında etkili oluyor. Ve Yahudiler, bugün Kudüs olarak bilinen topraklara tekrar dönüyorlar. MÖ 539'dan, MS 70 yılına kadar geçen dönem ise İkinci Mabet dönemi oluyor. Ve bu sefer de Roma İmparatorluğu tarafından burada başlatılan isyan nedeniyle sürülüyorlar.”
"Yaşeya kehanetleri Kur’an-ı Kerim’de geçmiyor. Ancak Tevrat’ta da geçmiyor. Tevrat’ında içinde olduğu Tanah’ta geçiyor. Mehdi’nin geleceğinden, Yahudilerin İsrail’e döneceği ve adaletin tesis edileceğinden bahsediliyor."
Yeşaya kehanetleri nerede geçiyor?
“Sürgünün ardından Mehdi inancı daha da yoğunlaşıyor” diyor Afacan. Birinci ve İkinci Mabet’in bulunduğu yere Üçüncü Mabet’in yeniden inşa edileceği inancının yükseldiğini belirtiyor. Kehanetlerin nerede geçtiğini ise şöyle anlatıyor:
“Yaşeya kehanetleri Kur’an-ı Kerim’de geçmiyor. Ancak Tevrat’ta da geçmiyor. Tevrat’ında içinde olduğu Tanah’ta geçiyor. Mehdi’nin geleceğinden, Yahudilerin İsrail’e döneceği ve adaletin tesis edileceğinden bahsediliyor.”
Afacan, Yahudiler’in, Yeşaya kitabında bahsedilen Mehdi’nin Beytüllahim’de dünyaya geleceğine inandıklarını ve son dönemlerde bunun yaklaştığına dair kehanetlerin olduğunu da söylüyor. Bu yüzden “Süleyman Mabedi’nin yeniden inşa edilmesi gerektiğine inanılıyor” diye ekliyor.
Peki, Netanyahu uluslararası savaş hukukunu hiçe sayarak Gazze’ye günlerdir saldırırken neden söylemlerinde dini unsurları kullanıyor? Şimdi de bu sorunun yanıtına bakalım.
“Netanyahu’nun savaş siyaseti Siyonizm”
Yeşaya kehanetleri çıkışı ile dikkatleri üzerine çeken Netanyahu’nun neyi hedeflediğini Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Furkan Kaya ile konuştuk.
Kaya’ya göre Netanyahu, Gazze’ye yönelik saldırılarla kendisini kahramanlaştırmaya çalışıyor. Ortaya bir “Filistin sorunu” çıkararak öne sürdüğü dini gerekçelerle destek toplama çabasında olduğunu belirtiyor:
“Netanyahu savaş kabinesini ilan ettikten sonra özellikle kendisine bir ‘Filistin sorunu’ inşa etti. Bir şekilde Gazze'yi ortadan kaldırmak, Filistin halkının -70 yıl boyunca yaptıkları gibi- nüfusunu tamamen dağıtmak, demografiyi değiştirmek gibi hedefler koydu. Fakat son olarak Netanyahu'nun dünya genelinde büyük tepki toplamaya başlaması bunu bir Siyonizm savaşına çevirmesini gerektirdi. Yani şu an Netanyahu’nun savaş siyaseti Siyonizm, kabalizmdir. Bu anlayışla hareket ediyor.
Bu inanış da “Nil’den Fırat’a kadar vaat edilmiş topraklar” bizimdir anlayışıdır. Netanyahu hem kendi siyasetini kurtarmak, geleceğini kurtarmak, hem de tabii ki zaman kazanmak ve “Filistin sorunu”nu ortadan kaldıran bir kahraman olmak istiyor.”
“Siyonizm adına her yol mübah” anlayışı
Dr. Furkan Kaya, Siyonizm temelinde olaylara bakıldığı zaman pek çok kanlı eylemin akıl ve vicdan dışı şekilde gerekçelendirilebildiğine dikkati çekiyor:
“Mesela, Netanyahu’nun geçmiş tarihlerde kendini din adamı diye ifade eden biriyle bir videosu var. Aralarındaki konuşmalarında o din adamı Netanyahu'ya ‘Siz kutsal bir savaşın içindesiniz. Bu kutsal savaşta ne yaparsanız yapın, yani öldürebilirsiniz, yok edebilirsiniz, bu sizin hakkınızdır. Bu sizin kutsal savaşınızdır’ şeklinde konuşmaları olmuştur. Ve yine aynı şekilde bir Siyonist din adamı, özellikle çocukların bu davada öldürülmesi gerektiğini, çünkü öldürülmeyen her çocuğun 20, 30 yıl sonra bu intikamı almak üzere tekrar mücadeleye devam edeceğini ifade eder.”
"Netanyahu'nun zaman kazanmak ve bunu kutsal bir savaşa dayandırarak dünya genelindeki Siyonistleri de kendi safında toplamak ve bu sayede aldığı güçle daha fazla insan öldürmek ve aslında başarısızlığını kapatmak üzere de zaten bu sivil katliamını yaptığını söylemek gerekir."
“İsrail köşeye sıkıştığını biliyor”
Kaya, kara saldırısının tam anlamıyla başlatılamamasının nedeninin, Gazze’deki tüneller ve tuzaklar olduğunu düşünüyor. Netanyahu’nun köşeye sıkıştığı görüşünde:
“Netanyahu zaten bu savaşta köşeye sıkıştığını da biliyor. İsrail hiç beklemediği bir anda bu saldırıya uğradı ve kara saldırısını da başlatamıyor bir türlü. Çünkü Gazze'nin altında bir Gazze daha var. O 500 kilometrelik tünellerde birçok tuzak, bombalar hatta füzelerin, roketlerin olduğu ifade ediliyor. Dolayısıyla Gazze’yi işgal edemedikçe bu durumu daha da sertleştirmeye çalışıyor. Kendi savaş kabinesindeki Savunma Bakanı’nın ifadelerinde İsrail askerlerine ‘Öldüreceğiniz hiçbir sivilden sorumlu olmayacaksanız’ gibi ifadeler oluyor.”
"Siyonizm’den hareketle, bir inanç sistemi üzerinden hem kendi politikalarını meşrulaştırmak hem de bu savaşı daha teopolitik bir fay hattına yayarak özellikle Amerika ve İngiltere gibi Anglosakson çatısından da destek almayı planlıyor."
“İnanç sistemi üzerinden politikaları meşrulaştırmaya çalışıyor”
Netanyahu’nun savaş suçu işlediğinin farkında olduğunu ve bu yüzden savaşı kutsal bir savaşa dayandırarak destek almaya çalıştığının altını çiziyor Kaya. Zira, teopolitikle bu suçları meşrulaştırmaya çalıştığını belirtiyor:
“Bugüne kadar zaten İsrail, masum Gazze halkını savaş suçu işleyerek, insanlık suçu işleyerek öldürmeye devam ediyor. Dolayısıyla şu anda Netanyahu'nun zaman kazanmak ve bunu kutsal bir savaşa dayandırarak dünya genelindeki Siyonistleri de kendi safında toplamak ve bu sayede aldığı güçle daha fazla insan öldürmek ve aslında başarısızlığını kapatmak üzere de zaten bu sivil katliamını yaptığını söylemek gerekir.
Aslında şu anda kaybeden İsrail ve İsrail kaybettiği için bu kaybetme psikolojisiyle böylesine savaş suçu refleksi göstermeye de devam ediyor. Ama özellikle Siyonizm’den hareketle, bir inanç sistemi üzerinden hem kendi politikalarını meşrulaştırmak hem de bu savaşı daha teopolitik bir fay hattına yayarak özellikle Amerika ve İngiltere gibi Anglosakson çatısından da destek almayı planlıyor.”