Özarslan yaptığı açıklamada, son günlerde suni bir şekilde tartışılan özerklik meselesinin Demirtaş'ın yargılandığı bir davada verdiği, "Bir yönetim modelini savunmak, bölücülük olamaz." şeklindeki ifadesiyle bir kez daha gündeme getirildiğini belirtti.
Özerklik taraftarlarının, bu kavram yoluyla bölücü niyetlerini gizleyerek özerkliği araç olarak kullanmak istediğini ifade eden Özarslan, "bölgesel özerklik" yerine, "demokratik özerklik" ifadesi kullanılarak bölgesel özerkliği şirin gösterme gayreti içinde olunduğunu vurguladı.
Özarslan, şunları kaydetti:
"Türkiye Cumhuriyeti devleti bakımından da bu konu, Lozan Antlaşması ile kapanmıştır. Türk devletini uluslararası hukuk açısından kuran bu belgeye göre Türkiye, üniter (bölünmez) bir yapıda kurulmuştur. 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları da bu yaklaşımın bir sonucu olarak düzenlenmiştir."
Yürürlükteki 1982 Anayasası'nın da bölgesel özerkliği düzenlemediğini, böyle bir statüye geçit vermediğini belirten Özarslan, Anayasa'nın 3. maddesinde "Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür." ifadesiyle devletin sınırları içinde farklı egemenlik parçaları yaratılmasının yasaklandığını bildirdi.
Bu durumda, bölünmezliğin tartışmaya kapalı olduğunu, bu sebeple özerklik yandaşları için hukuki ve sürekli bir engelin bulunduğunu ifade eden Özarslan, şunları kaydetti:
"Bu durumda, Demirtaş'ın mahkemede verdiği 'Bir yönetim modelini savunmak bölücülük olamaz' şeklindeki ifade de bölücülüğün açık/gizli taraftarları için bir kurtuluş kapısı olamaz. Anayasa'ya açık aykırılık teşkil eder. Türkiye'de faal olan siyasi partilerin ve siyasi parti temsilcilerinin de bahsettiğimiz çerçeveye uymaları, gerek uluslararası hukuk gerekse Türk iç hukuku bakımından değerlendirildiğinde bir zorunluluktur. Bölücülük ve bölgesel özerklik, Türk iç hukuku bakımından açık bir yasaktır. Anayasamızın amir hükümleri karşısında, hukuken ölüdür ve diriltilmesi de mümkün değildir. Bir başka deyişle iki ölüden bir canlı, iki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Aksi yöndeki çabalar, boşa bir çırpınıştır. Bu çırpınışı, yerli ve özellikle yabancı ortaklarına güvenerek yapanlar için bir kez daha şunu hatırlatalım: 1923'te süresiz olarak imzalanmış ve uluslararası toplumun tamamı için bağlayıcı olan Lozan Antlaşması ile bunun bir izdüşümü olarak düzenlenmiş Türk iç hukuku var olduğu müddetçe ki 'ebed müddet' var olacaktır, bu hevesler kursakta kalmaya mahkumdur."