MHP Konya Milletvekili Konur Alp Koçak, TBMM Genel Kurulunda, Milli Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde konuştu.
MHP'li Koçak'ın açıklaması şu şekilde;
Millî Savunma Bakanlığının 2025 yılı bütçesinin 624 milyar lira olarak öngörülmüş olmasını yerinde bulduğumuzu ve yapılacak oylamada kabul oyu kullanacağımızı şimdiden belirtmek istiyorum.
Türkiye'nin, dünya gündeminde ilk sıralarda yer alan Ukrayna ve Suriye gibi, çatışma bölgelerinin ortasında kaldığı, terör tehdidinin henüz bütünüyle sona ermediği, dolayısıyla da millî savunma ve güvenliğimizin temini için Türk Silahlı Kuvvetlerinin her an teyakkuz hâlinde olmasının bir mecburiyet olduğu açıktır.
PKK ve DAEŞ gibi terör örgütlerinin ve İsrail'in saldırganlığı sebebiyle insanlığa karşı suçların her türlüsünün işlenmekte olduğu Orta Doğu, Türkiye'nin sırtını dönebileceği bir bölge değildir. Tarih, coğrafya ve insani bağlar Türkiye'yi bölgede etkin ve proaktif olmaya zorlamakta, bizlere başka bir seçenek bırakmamaktadır.
Son haftalarda Suriye'de, öngörülemeyen bir hızda, önemli bir değişim yaşanmıştır. Esad'ın zalim rejimine başkaldıran muhalifler başlattıkları operasyonun 12'nci gününde başkent Şam'ı kontrol eder hâle gelmiş, yüz binlerce insanın katlinden, milyonlarcasının zorunlu göçünden ve sayısız, insanlığa karşı suçtan sorumlu olan Beşar Esad ardında büyük bir yıkım ve tarifsiz acılar bırakarak ülkesinden kaçmak zorunda kalmıştır. 60 yıllık Baas rejimi yıkılmış, Suriye için tarihî bir dönüm noktasına gelinmiştir. Esad rejimine karşı kitlesel protestoların başladığı 2011'den bu yana ilk kez Suriye'nin Suriyeliler tarafından oluşturulacak meşru bir yönetimle idare edilmesi imkân ve ihtimali ortaya çıkmıştır. Suriye halkının hasretle beklediği barış, huzur ve istikrar nihayet ufukta görünmüştür. Artık, tüm toplum kesimlerinin temsil edildiği, terör sorununun tamamen giderildiği, insan hak ve özgürlüklerinin teminat altına alındığı, siyasi birliği ve toprak bütünlüğü tartışma konusu olmayan bir Suriye'nin inşa edilmesinin vakti gelmiştir. Esad rejiminin ve terör örgütlerinin zulmünden kaçıp ülkemize sığınan Suriyeliler için vatanlarına dönüşlerini mümkün kılacak uygun şartlar da böylelikle oluşmaya başlamıştır. Nitekim, Halep, Hama, Humus, Şam, Münbiç gibi şehirler birbiri ardına özgürlüğüne kavuştukça geçici koruma altında bulunan Suriye vatandaşlarının anavatanlarına dönmeye başladıkları görülmüştür. Türkiye, bugüne kadar büyük fedakârlıklar sergileyerek misafir ettiği Suriyelilerin onurlu, güvenli ve gönüllü bir şekilde ülkelerine dönüşü için elinden gelen desteği bundan sonra da vermeye devam edecektir. Bölgenin huzur ve istikrara kavuşturulması için sınır ötesi operasyonlar düzenleyerek geniş bir alanı terör örgütlerinden temizleyen TSK'nın, bundan sonraki süreçte de Suriyelilerin güvenliğini temin etme noktasında önemli bir rol oynayacağından şüphe etmiyoruz.
Suriye halkının huzurlu, güvenli ve müreffeh geleceği için, açılan bu fırsat penceresinin ABD destekli PKK/PYD terör örgütünün ya da ülkenin güneyinde elli yıldır işgal altında tuttuğu bölgeyi genişletme hevesinde olan İsrail'in gayrimeşru eylemlerine kurban edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
Üçüncü Dünya Savaşı söylentilerinin her geçen gün yoğunlaştığı, çatışma alanlarının genişlediği, siyasi ihtilafların keskinleştiği bir dönemde, uluslararası barış ve güvenliği temin etmekle görevli BM Güvenlik Konseyi gibi kurumlar etkisiz kalmaktadır. Bu şartlar altında, küresel seviyede savunma ve güvenlik için ayrılan bütçelerin artıyor olması aslında hiç de şaşırtıcı değildir. Savunma harcamalarına ilişkin yayınlanan çeşitli raporlar, savunmaya ayrılan bütçelerin ciddi oranda yükselmekte olduğuna işaret etmektedir. Örneğin, NATO ülkelerinin toplam savunma harcaması 2015'ten beri istisnasız her yıl artış göstermiştir. NATO üyelerinin ilk kez 2019 yılında 1 trilyon dolar seviyesinin üstüne çıkan savunma harcamalarının bu sene 1,5 trilyon dolara yaklaşacağı tahmin edilmektedir. Bu artış trendinin 2014'te Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesiyle tetiklendiği ve 2022'de başlayan Ukrayna savaşıyla hızlandığı bir gerçektir. Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinin savunma harcamalarında son yıllarda radikal artışların yaşanmış olması da elbette ki tesadüf değildir. Kırım ilhakından sonra gerçekleştirilen ilk NATO zirvesinde kabul edilen üye ülkelerin savunma harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılalarının yüzde 2'sinin üzerine çıkarılmasına dair karar kuşkusuz bu artış trendinde pay sahibi olmuştur. 2014'te sadece üç NATO ülkesi, ABD, İngiltere ve Yunanistan, yüzde 2 sınırının üstünde harcama yaparken 2024 sonu itibarıyla bu hedefi geçen ülke sayısının 20'yi bulması öngörülmektedir. Hâl böyleyken, Türkiye'nin de millî savunma ve güvenlik sektörüne önemli miktarda kaynak ayırması kaçınılmaz hâle gelmektedir. 2025 yılı bütçesinde savunma harcamaları için ayrılan 914 milyar lira ve iç güvenlik için tahsis edilen 695 milyar liralık ödenekle birlikte savunma ve güvenlik sektörü için toplam 1 trilyon 608 milyar lira ödenek tahsis edilmesi bize göre isabetli bir karar olmuştur. Türkiye'nin savunma sanayisinde önemli ilerleme kaydetmiş olmasının bu rakamın kısmen de olsa aşağı çekilmesinde pay sahibi olduğunun altı çizilmelidir. Zira, Türk Silahlı Kuvvetlerinin dünyanın en güçlü, etkin ve caydırıcı ordularından biri hâline gelmesinde rol oynayan savunma şirketlerimizin ordumuza temin ettiği ürün çeşidinin ve miktarının her geçen gün artıyor olması ithalat ihtiyacını ve yurt dışına bağımlılığı önemli derecede azaltmaktadır. Bu kapsamda, İHA-SİHA envanterimizi geliştiren Baykar ile siyahlarımızın vurucu gücünü teşkil eden akıllı mühimmatları üreten ROKETSAN'ı hassaten tebrik etmek istiyorum. Ayrıca, yerli ve millî imkânlarla geliştirilen ürünleri daha fazla kullanılır hâle gelen ordumuz, bir yandan tedarik güvenliğini pekiştirmekte, diğer yandan da ekonomik anlamda tasarruf sağlamaktadır. Dolayısıyla, yerli ve millî imkânlarla sürdürülen KAAN, KIZILELMA ve Çelik Kubbe gibi projelerin bir an önce tamamlanıp ordumuzun envanterine girmesini heyecanla bekliyoruz.
Ordumuzun üstün başarılarında büyük pay sahibi olan kahraman TSK mensuplarının ve emeklilerinin, ayrıca şehit aileleri ile gazilerimizin mali ve sosyal haklarının iyileştirilebileceği kanaatindeyiz. Bu çerçevede, binbaşı ve astsubaylarımızın tazminat taleplerinin, sözleşmeli erbaş ve erler ile uzman erbaşların kadroya geçirilmesi beklentilerinin karşılanmasına yönelik bazı adımlar atılabileceği düşüncesindeyiz. Bununla birlikte, Millî Savunma Bakanlığında çalışan sivil personelin talep ve beklentilerini ihmal etmemek gerektiğine de inanıyoruz. 657 sayılı Kanun'da değişiklik yapılması suretiyle savunma hizmetleri sınıfının ihdas edilmesi, sivil personele silah taşıma yetkisinin verilmesi, hizmet tazminatı ödemesine yeniden başlanması ve lojman ve sosyal tesislerden yararlanma imkânının genişletilmesi gibi hususlarda bazı düzenlemeler yapılabileceğini değerlendiriyoruz.
Bunların yanı sıra, terörle mücadele esnasında yaralanmış ancak maluliyet oranı yüzde 40'ın altında kaldığı gerekçesiyle gazilik unvanı alamamış kahraman Türk TSK mensuplarının bu yöndeki makul taleplerinin ivedilikle karşılanması gerektiğine inandığımızı bir kez daha kayda geçirmek istiyorum.