MHP Antalya Milletvekili Hilmi Durgun, TBMM Genel Kurulunda, Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve Türkiye Su Enstitüsü bütçeleri üzerinde konuştu.
MHP'li Durgun'un açıklaması şu şekilde;
Türkiye'nin stratejik ve mukayeseli üstünlüğü tarımdır ancak dünya genelindeki nüfus artışı, küresel ısınma, toprak ve su kaynaklarında azalma, iklim değişikliği gibi birçok sebebin etkileri ve sonuçları tüm dünyayı ilgilendirdiği gibi ülkemizi de yakından ilgilendiren bir sorun niteliğindedir. Özellikle, su kaynaklarındaki azalma, tarımsal üretimde sürdürülebilirlik, verimlilik ve doğal kaynakların korunması gibi konuları daha da önemli hâle getirmiştir. Artan nüfus ve yükselen yaşam standartları karşısında milletimizin gıda ihtiyacını karşılayabilmek için verimliliği artıran teknolojilerin kullanımı ve özellikle damla sulama yatırımları desteklenmelidir çünkü su kaynakları tarım sektörü için hayati önem taşımaktadır. Türkiye su kaynakları açısından zengin bir ülke olmamakla birlikte, var olan kaynakların en verimli şekilde kullanılması gerekmektedir. Su yönetiminde atılacak adımlar hem tarımsal üretimdeki verimliliği artıracak hem de su kaynaklarımızın korunmasına katkıda bulunacaktır. Bu doğrultuda, Türkiye Su Enstitüsünün araştırma, geliştirme faaliyetlerine daha fazla kaynak ayrılması ve tarımsal sulamada modern teknolojilerin yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Tarım sektörü üretim, işleme, pazarlama ve lisanslı depolama süreçleriyle bütüncül bir yapıya kavuşmalı ve bu süreçler yüksek verimlilikte ürünler üreten, teknolojiyi etkin şekilde kullanan, ülkemizi besleyen ve ihracat kapasitesini artıran bir hâle getirilmelidir. Bu çerçevede, çiftçilerimizin üretime teşvik edilmesi, üretimlerinden hak ettikleri payı almalarını sağlayacak politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Çiftçilerimizin en önemli maliyet girdileri olan tohum, fide, gübre, ilaç ve plastik gibi tarımsal girdilerin yükünün hafifletilmesi, finansman sıkıntılarının giderilmesi, üretimin sürdürülebilir kılınması, çiftçimizin refahını artırıcı desteklerin etkin ve verimli bir şekilde sürdürülmesi, tarım sektörünün stratejik önemi göz önüne alınarak tarıma pozitif ayrımcılık yapılması büyük önem arz etmektedir. Seçim bölgem ve memleketim Antalya tarımsal üretim açısından ülkemizin en önemli illerinden biri olup, örtü altı yetiştiricilikte de tarımın başkentidir. Özellikle seracılık, meyve ve sebze üretiminde Türkiye'nin ihtiyacını karşılayan, hatta ihracat yapan bir yapıya sahiptir. Ancak bu üretim kapasitesini sürdürülebilir kılmak için çiftçilerimizin karşılaştığı az önce de ifade ettiğim üzere, yüksek girdi maliyetlerini azaltmamız yönünde adımlar atılması şarttır. Tohum, gübre, ilaç, plastik ve mazot gibi temel tarımsal girdilerde sağlanan desteklerin artırılarak tarımsal faaliyetlerin devamlılığı önemlidir. Tarımsal üretim sadece ülke içindeki talebi karşılamakla kalmamakta, aynı zamanda dış pazarlara da yönelik önemli bir sektör hâline gelmiştir. Ancak bu başarıyı sürdürebilmek için üreticilerimizin maliyetlerini azaltan, verimliliği artıran politikalara ihtiyaç vardır. Tarım ürünlerimiz uluslararası pazarda daha rekabetçi hâle gelebilmeli ve çiftçilerimizin bu pazarlara ulaşımı kolaylaştırılmalıdır.
Türkiye'nin tarım alanındaki diğer önemli unsurlarından biri de arıcılık ve bal üretimidir. Ülkemiz coğrafi yapısı ve iklim koşulları sayesinde arıcılık faaliyetleri için son derece elverişli bir konuma sahiptir. Bugün Türkiye dünya bal üretiminde 2'nci sırada yer alırken dünyanın çam balı üretiminin yüzde 90'ı ülkemizde gerçekleşmekte ve bal ihracatımız her geçen gün artmaktadır. Ancak bu başarıyı sürdürebilir kılmak için arıcılarımızın desteklenmesi şarttır. Geçtiğimiz aylarda Antalya'da yaptığımız arıcılarla bir toplantıda kendileri birtakım sıkıntıları dile getirdiler. Bunların başında orman kesimlerindeki yanlışlıkların arıların bal üretiminde uzun vadede sorun yaşatabileceği yönündeydi. Ormanlarımız millî servetimizdir, orman yangınları ve zararlılara karşı daha etkin önlemler alınması, orman yollarının iyileştirilmesi ve ağaçlandırma çalışmalarının artırılması büyük önem taşımaktadır. Orman köylerinde yaşayan vatandaşlarımızın da kalkınmasını sağlayacak projelerin hayata geçirilmesi orman-köylü ilişkilerini daha da güçlendirecektir. Ayrıca, kovan başına sağlanan destek miktarlarının artırılması, arıcılık faaliyetlerinin sürdürülebilirliğini sağlamanın yanı sıra, Türkiye'nin dünya pazarındaki rekabet gücünü de artıracaktır. Birçok sektörde olduğu gibi arıcılıkta da gençlerin ve kadınların bu alana yönlendirilmesi kırsal kesimde istihdamın artırılması açısından büyük önem taşımaktadır.
Değinmek istediğim bir diğer konu ise kıymetli milletvekilleri, atama bekleyen ziraat mühendisleridir. Ülkemiz genelinde 40'tan fazla ziraat fakültesinden yıllık ortalama 4 bin, 5 bin civarında meslektaşımız mezun olmaktadır. Tarımsal eğitimin yaygınlaşması tarım sektörümüz açısından olumlu bir gelişme gibi görünse de bu arkadaşlarımızın birçoğu atanamamakta ya da mesleklerine uygun bir iş kapısı maalesef bulamamaktadırlar. Buna rağmen, özel sektörde yetişmiş personel ihtiyacı artmaya devam etmekte, kamuda ise özellikle iş yükünün yoğun olduğu bölgelerde personel yetersizliği dikkat çekmektedir. Meslektaşlarımın hayallerinin gerçekleşmesi ve emeklerinin karşılığını almaları için, ziraat mühendisliği eğitiminin ve istihdam politikasının uzmanlar tarafından yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemizin geleceği için tarım sektörüne büyük bir önem verdiğimizi, çiftçilerimizin refahını artıracak tarım politikalarımızın da bu amaca hizmet edecek şekilde yapılandırılması gerektiğine inanıyoruz. Bu bağlamda, daha önce de birçok kez dile getirdiğimiz sosyal güvenlik sistemimizde çiftçi BAĞ-KUR'lulara yönelik eşitsizliklerin ivedi bir şekilde düzenlenmesi gerektiği hususuna yani hâlen 9000 olan prim ödeme gün sayısının 7200 güne düşürülerek diğer sigortalılarla prim gün sayısının eşitlenmesi konusuna yeniden dikkat çekmek istiyorum. Ayrıca, geçimi sadece emeğine dayalı olan çiftçilerimiz gelirlerinin düşük olması nedeniyle zaman zaman BAĞ-KUR prim borçlarını ödemekte sıkıntıya düşmektedirler. Prim borçlarını ödeyemeyen çiftçilerimiz faiz ve gecikme cezasının da ilavesiyle icra takiplerine muhatap olmaktadırlar. Geriye yönelik borçlanmaların da dâhil edildiği bir yapılandırma çiftçilerimizin beklentileri arasında en ön sırada yer almaktadır.
Sözlerime son verirken, Genel Başkanımız, liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Beyefendinin de dediği gibi, ortalama elli günlük hasat mevsimiyle üç yüz on beş gün boyunca Türkiye'yi doyuran feragat sahibi, fedakârlık numunesi ve çalışkanlık abidesi çiftçilerimizin derdi derdimiz, sevinci sevincimizdir. Toprağında çift süren, umutla biçerdöverin tarlasına gelmesini bekleyen, sabırla çaresizliklere direnen çiftçilerimize ne versek, ne yapsak yetersizdir diyor, 2025 yılı Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesinin hayırlara vesile olması dileklerimle Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen büyük Türk milletini, hassaten Antalyalı hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.