MHP Tokat Milletvekili Yücel Bulut, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine TBMM'de konuştu.

MHP'li Bulut'un açıklaması şu şekilde;

Öncelikle, bu kanun teklifini Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediğimizi ifade etmek isterim fakat bundan evvel, yüksek müsaadelerinizle, mühim gördüğüm, önemli gördüğüm ve gün boyu da Gazi Meclisin gündemini zaman zaman konuşmalardan takip ettiğim kadarıyla meşgul eden bir konuda görüş ve düşüncelerimi yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum. Bu sabah Muhterem Genel Başkanımızın grup konuşmasında “Bu ülkede yatacak toprağı yok.” diyerek tarif etmiş olduğu, kendisini kâinat imamı olarak lanse eden ve bütün hayatı boyunca Türk milletine pusu kurmak suretiyle Anadolu çocuklarını zehirleyerek kendi sapkın ideolojisi için bir haşhaşiye çevirmekten başka emeli olmayan sözde bir kâinat imamının ölüm haberini aldık. Dolayısıyla, sadece Türkiye değil, sadece dünya değil, bütün kâinat bu sahte kâinat imamından ve onun dünyaya yaymaya çalıştığı bu sapkın ideolojiden de inşallah kurtulmuş oldular. Fakat elbette ki şuur sahibi bütün yurttaşlarımızın bu ölüm haberinden itibaren yoğun bir şekilde onu lanetlediği, bu süreci lanetlediği yaşanan acı hatıraların ve tecrübelerin eşiğinde bütün Türkiye Cumhuriyeti’ne kurulmuş bu pusulaları kınadığını görüyoruz. Lanetlemek, kınamak, eleştirmek elbette ki bir haktır ve bunlar da doğrudur ancak gelecek kuşakların bu acı tecrübeleri yaşamaması adına yaşanan bütün bu sürecin tarihsel bağlamının mutlaka ama mutlaka yüksek bir şuurla hafızalarda diri tutulması ve gelecek nesillere aktarılması gerekiyor. Nedir bu tarihsel bağlam? Öncelikle şunu bilmek zorundayız ki Fetullahçı terör örgütü yalnızca hırslarını dizginleyemeyen, sapkın hezeyanlarını bir hayal gibi bir ömür boyunca gerçekleştirmek isteyen bir kişinin eyleminden ve hayallerinden ibaret bir etkinlik değildi, bunun tarihî bir arka planı vardı. Neydi bunun tarihî arka planı? Bu tarihî arka plan imparatorluk Türkiye'sinden modern cumhuriyete geçerken bize intikal etmiş bir sorun ve bir tasfiye planının aşamalarıydı. 19’uncu yüzyılın başlarından itibaren yani 1810 yılından itibaren İzmir’e yerleşmiş 2 misyonerin Anadolu’dan kendi amaç ve hedeflerine uygun insan malzemesi çıkarabilmek adına kurmuş oldukları misyoner okulları altı yüz küsur yıllık bir imparatorluğun çöküşüne sebebiyet verdi. 2 tane okulla başlayan serüven 1894 yılına geldiğinde toplam 6.400 okul seviyesine ulaşmıştı yani 1894 yılında yabancı misyon tarafından azınlık okulları adı altında açılan ve her gün Anadolu insanını zehirleyen 6.400 adet okul vardı ve 1890’lı yıllar boyunca Türkiye’de çıkmış isyanlara baktığınızda bu okullar ile bu isyanlar arasındaki irtibatı doğrudan görebiliyordunuz. Merzifon'da 1897’de çıkan Ermeni ayaklanmasının tamamının Merzifon Amerikan Koleji tarafından organize edildiği apaçık bugün ortada ve bütün tarihçiler tarafından kaleme alınıyor. Hangi misyon okulunda arama yapılsa mutlaka ama mutlaka Taşnak ve Hınçak Cemiyetlerine ait silah depolarının bu okulların alt katında muhafaza edildiği görülüyor ve işte bu 6.400 misyon okulu altı yüz yirmi iki yıllık bir imparatorluğun daha fazla direnemeyerek çökmesine ve tarihten silinmesine sebebiyet verdi. 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti ilk tedbir olarak eğitimde millîleşme yolunu seçti ve 6.400’den bu sayı önce 122’ye, bugün güncel olarak da 22 sayısına kadar geriledi fakat tam elli yıl boyunca bir kere daha eğitim kuruluşlarını işgal ve iğdiş etmek suretiyle Anadolu’dan kendisine insan malzemesi çıkaramayacağını, papaz okulları açamayacağını görenler 1970’li yıllarda yeni bir metodu devreye soktular. Bu defa Müslüman görünümlü, Amerika’daki kiliselerden değil, Anadolu’daki camilerden finansmanı toplayacakları ve İslamiyet görüntüsü altında Anadolu insanından insan devşirebilecekleri yeni bir formülü, yeni bir papazın arayışına girdiler. Aradıkları papazı 1970’lerde buldular ve Fetullah’çı terör örgütünün tohumlarını atmak suretiyle yarım kalmış, elli yıldır akamete uğramış olan ve eğitim kuruluşları aracılığıyla Anadolu’nun işgal ve iğdişine zemin hazırlama projesini bu defa Fetullah’çı terör örgütünün okullarıyla bir bir hayata geçirdiler ve gün geldi zehirlenmiş Anadolu çocuklarını yani Türk milletine düşman hâline getirilmiş Anadolu çocukları tıpkı Merzifon’da yaptıkları gibi, Harput’ta yaptıkları gibi, Mersin’de yaptıkları gibi bu defa 15 Temmuz gecesinde bir isyan hareketini, bir darbe hareketini başlattılar. Meşru ve demokratik bir iktidarı silahlı kuvvetler içerisine sızdırmış oldukları unsurları vasıtasıyla alaşağı etmeye çalışanların merkez karargâh olarak kullandıkları yer Ankara’daki Akıncı Üssü’ydü. Akıncı Üssü o gece basıldığında ilginç bir şey çıktı yani 100 yıllık bir projenin hâlen devam ettiğinin en önemli kanıtı olan delil aslında o gece Akıncı Üssü’nden çıktı. Darbenin başında, tıpkı 1897’deki Merzifon isyanında olduğu gibi Anafartalar Kolejinin eğitmenlerinin, mütevelli heyeti üyelerinin ve müdürlerinin bizzat bu isyanı yönettikleri anlaşıldı.

Ergenekon operasyonlarını sık sık konuşuyoruz ama hiç şu yönüyle bakmıyoruz: Ergenekon operasyonları elbette ki CIA’nın desteğiyle Fetullah’çı terör örgütü tarafından organize edilmiş bir operasyondu ve Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alıyordu ama gözaltına alınanlara baktığınızda şunu görürsünüz: Subaylarımız, şerefli subaylarımızın dışında aynı zamanda Türkiye’deki bütün eğitim kuruluşu sahiplerinin, özel eğitim kuruluşu sahiplerinin, üniversite sahiplerinin de aynı operasyonda itibar suikastına uğradıklarını ve gözaltına alındıklarını görürsünüz. Yani eğitim yoluyla Anadolu’yu ehlileştirme, diz çöktürme projesinin en önemli adımlarından bir tanesi de Ergenekon operasyonları vasıtasıyla bu terör örgütünün eğitimde tekelleşme ve hâkimiyetini sarsılmaz hâle getirmesi adımlarından bir tanesiydi. Eğitimde tekelleşmeye kalktılar, Silahlı Kuvvetlerde tekelleşmeye, Emniyette ve yargıda tekelleşmeye kalktılar, siyasi partilere nüfuz etmeye, mahalle mahalle Anadolu’yu taksim etmeye teşebbüs ettiler. Niye? Çünkü günün birinde, yüzyıl önce başaramadıkları ama cumhuriyetin 2'nci yüzyılında başarmaya and içtikleri Anadolu’yu işgale hazır hâle getirme projesinin saat gibi işlediğini düşünüyorlardı. Şükürler olsun ki milletin ferasetiyle bugünleri aştık. Şimdi, bugün gelinen noktada, bu acı tecrübenin neticesi olarak, sürekli birbirimizi itham etmek yerine, siyasi partilerin birbirini itham etmesi yerine mutlaka ama mutlaka şunu yapmak zorundayız: Bu konuda aynı yerde duranlar, bu konuda aynı doğruda birleşenler; gelecek nesiller bu tecrübeyi yaşamasınlar diye, bu yüz elli yıllık işgal planının aslında kesintisiz bir plan olduğunu bilmek suretiyle, bu emperyalist saldırılara karşı hep beraber direnecek bir duruşu ve tavrı ortaya koymamız gerekiyor. Bu Gazi Meclise yakışanın da bu olduğu inancındayım. Dolayısıyla, bir an evvel, Türkiye'de ara vermeden yüz elli yıldır devam eden bu emperyalist kuşatmaya karşı, içimizdeki fay hatlarını ortadan kaldırmak suretiyle, milletimizi emperyalist dünyaya karşı daha güçlü bir şekilde tahkim etmek suretiyle Türkiye Cumhuriyeti’ni geleceğe hazırlayacak adımları hangi siyasi partiden, hangi kökten ve hangi ideolojik duruştan olursak olalım mutlaka ama mutlaka gerçekleştirmek ve bu topraklarda bir ve bütün yaşama iradesini hep beraber haykırmak zorundayız.

TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Oktay, Türkmenistan heyetiyle görüştü TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Oktay, Türkmenistan heyetiyle görüştü

Bu arada, tarihe not düşmek adına bir şey daha söylemek istiyorum: Fetullahçı terör örgütünün bütün eylem ve faaliyetlerinde merkeze aldığı ve tüm siyasi hayatı boyunca hedef hâline getirdiği en önemli isimlerin başında Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli gelmektedir. Devlet Bahçeli’siz bir Milliyetçi Hareket Partisi, Devlet Bahçeli’siz, terbiye edilmiş, diz çöktürülmüş ve amaca uygun hâle getirilmiş bir Milliyetçi Hareket Partisi oluşturabilmek için tam yirmi yıl boyunca kesintisiz bir şekilde Milliyetçi Hareket Partisini hedef aldılar. 2009 yılından itibaren saldırılarına hız vermek suretiyle liderimize birbiri ardına itibar suikastları düzenlediler. Allah'a binlerce kez hamdolsun, Allah'a binlerce kez şükürler olsun ki tertemiz ve lekesiz liderimiz, defosuz liderimiz bu emperyalist saldırı karşısında diz çökmedi, teslim olmadı; evlatları olarak biz de onunla beraber diz çökmedik ve teslim olmadık. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisini işgal edemediler, ehlileştiremediler ve terbiye edemediler.

Bugün, yine, Türk milletinin ikbal ve istikbalinin teminatı olarak bu Mecliste, Sayın Devlet Bahçeli sayesinde, gür sesimizle hakkı ve hakikati haykırmaya devam ediyoruz. Ama Fetullahçı terör örgütüne, yalnızca Fethullah Gülen’den ibaret olmayan ve yüzyıllık bir planının taşeronu olan Fetullahçı terör örgütüne karşı duruşundan dolayı, o dik duruşundan dolayı, milleti bu beladan kurtarmasından dolayı başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ve AK PARTİ'li arkadaşlarımıza, Milliyetçi Hareket Partisinin muhterem lideri Sayın Devlet Bahçeli’ye ve bütün kadrolarımıza, 15 Temmuz gecesi “Ben demokrasime ve Cumhuriyete sahip çıkacağım.” diye bu Parlamentoya canı pahasına koşarak gelen bütün siyasi parti mensuplarımıza, Cumhuriyet Halk Partisine ve diğer arkadaşlarımıza tarihin huzurunda Türk milletini böyle bir beladan kurtardıkları için şükranlarımı sunuyor, gazi meclisi saygıyla selamlıyorum.

Editör: Haber Merkezi