MHP Grup Başkanvekili Muhammed Levent Bülbül TBMM Genel Kurulunda, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

MHP'li Bülbül'ün açıklaması şu şekilde;

Türk edebiyatının duayen isimlerinden Yahya Kemal Beyatlı Türk tarihini, medeniyetini ve estetiğini vermiş olduğu eserlerde çok güçlü bir şekilde yansıtmıştır. Yahya Kemal “Ağzımda annemin ak sütüdür.” dediği muhteşem Türkçesiyle Türk edebiyatına kazandırmış olduğu birçok şiiriyle, düz yazısıyla, unutulmaz eserleriyle Türk edebiyatımızın unutulmaz isimleri arasında yer almaktadır. Bu vesileyle, vefatının yıldönümünde şair ve mütefekkir Yahya Kemal Beyatlı’yı rahmetle anıyoruz.

7 Ekimden itibaren Filistin ve özellikle Gazze'ye yönelik devam eden İsrail saldırılarında 3.542’si çocuk, 2.187’si kadın olmak üzere 8.525 Filistinlinin öldürüldüğü, 20 bin 643 kişinin yaralandığı bildirilmiştir. Saldırılarında Hiroşima’ya atılan atom bombasının etkisinde 18 bin ton bomba kullanan İsrail hastane, okul, kilise, cami ayırt etmeden sivil yerleşim yerlerini hedef almış, dün son olarak bir mülteci kampını vurmuştur. İnsanlık suçu işleyen İsrail'in bu vahşetini şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz. İnanıyoruz ki yapmış olduğu bu zulümle İsrail abat olmayacak, bizzat akıbeti berbat olacaktır. Merhum şairimiz Abdurrahim Karakoç’un bir şiirinde ifade ettiği gibi “Vurulup ömrünün ilkbaharında/Kanından çiçekler açar yarında/Cümle şehitlerin omuzlarında/Bir sabah gelecek kardan ayrılık aydınlık” İsrail tüm dünyanın gözü önünde bir yandan soykırım yaparken diğer yandan bölgede etnik temizlik yapmakta ve orada yaşayan insanları zorunlu göçe tabi tutmaktadır.

İsrail’in “Bölgede sınırlar değişecek.” şeklindeki küstah tehdidinin kökünde arzımevut anlayışının olduğu aşikârdır. Bu yönüyle değerlendirildiğinde İsrail’den PKK-PYD’ye uzanması istenen işgal koridoru Türk milletinin, Türk devletinin kararlığı ve gücü sayesinde akamete uğramış ve uğrayacaktır. Suriye’de daha öncesinde de aynı denemeler yapılmış fakat sonuçları muhatapları açısından çok acı olmuştur. Yine geçmişte terör örgütü DAEŞ’ın Suriye Dabık’ta uydurma teolojik tezleri üzerinden yürüttüğü politikaların kahraman Türk ordusunun zaferiyle nasıl çöktüğünü dünya alem görmüştür. Orta Doğu’da yeni bir göç dalgası başlatma, Gazze’deki nüfusu boşaltarak işgal alanını genişletme ve kalıcı hâle getirmek gibi yürütülen birtakım hamleleri görmekteyiz.

ABD Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas 2017’de ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından Aspen Enstitüsü’nde gerçekleştirilen toplantıda YPG’ye isim değiştirme tavsiyesinde bulunduklarını, bunun üzerine örgütün adının “Suriye Demokratik Güçleri” olarak değiştirildiğini itiraf etmişti. Harflerle oynayarak bir meşruiyet elde etme çabasında olan terör örgütü PKK-PYD/SDG geçtiğimiz günlerde Suriye’nin kuzeyinde sözde Rojava özerk cumhuriyeti kurduğunu açıklayarak ülkemizi hedef alan sözde bir harita yayınlamıştır. Terör örgütü PKK-YPG/SDG’nin sözde yayınladığı harita açıkça ayaklarımızın altındadır.

Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü PKK-YPG’nin özellikle enerji bölgelerinde yaşayan Arap, Kürt ve Türkmen nüfusu bölgede hedef alarak sadece oradaki 350 bin Kürt’ün ülkemize, 400 bin Kürt’ün ise Irak’a zorla göç ettirilmesi bölgedeki tapu ve nüfus daireleri başta olmak üzere arşivlerin yakılarak demografik müdahaleler yapılması ve özellikle masumların katledilmesi ve işgal çalışmaları hususlarında, konularında İsrail’in bugün yaptıklarıyla bizzat örtüşme söz konusu olduğunu burada ifade etmek istiyorum. En önemli benzerliklerden bir tanesi de ABD tarafından ikisinin de finanse edilip silah ve her türlü destekle, lojistik destekle donatılması ve yapılandırılmasıdır. Biliyoruz ki Filistin’de üzerine bombalar yağan masumlar bomba yağdığında “Allah’ım bize yardım et.” diye ellerini açarken PKK-PYD/YPG’nin başına bombalar yağdığında “Amerika bize yardım et.” diye feryatlar, figanlar yükselmektedir.

Burada kimin nereye güvendiği, kimin nerenin elemanı olduğu açıkça ortadadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür ve üzerine gelen tehdit ve tehlikelere karşı gerekli cevabı bugüne kadar vermiş ve vermeye de muktedir olacaktır.

12 Kasım 2021’de İstanbul’da düzenlenen 8’inci Liderler Zirvesi’nde “Türk Konseyi” adını “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak almış ve Türk devletleri arasında siyasi, kültürel, ekonomik, ticari alanlar başta olmak üzere Türk Dünyası 2040 Vizyonu doğrultusunda önemli kararlar alınmıştır. Kasım 2021 tarihinde gerçekleşen İstanbul Zirvesi’ne ilk kez gözlemci ülke statüsünde katılan Türkmenistan’ın 11 Kasım 2022’de gerçekleştirilen 9’uncu Türk Devletleri Teşkilatı Semerkant Zirvesi’nde tam üye olacağı duyurulmuş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ise Teşkilata gözlemci üye olarak katılmıştır.

3 Kasım 2023 tarihinde Türk Devletleri Teşkilatı 10’uncu Zirvesi Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenecektir. 10’uncu Zirve’de görüşülmesi beklenen önemli konulardan birisi de KKTC’nin -Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin- birliğe üye olarak katılması meselesi olacaktır. Böyle bir ilki Türk Devletleri Teşkilatının yapması son derece önemli olacaktır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin meşru bir devlet olması uluslararası hukuk açısından son derece doğrudur; bunun ilk tanıyanının da uluslararası bir yapı olarak Türk Devletleri Teşkilatı olması hepimizde büyük bir memnuniyet uyandıracaktır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’ın bu noktada göstermiş olduğu çabaları takdirle takip etmekteyiz.

Editör: Berke Sungur