MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu, 12. Kalkınma Planı'nın TBMM Genel Kurulundaki görüşmelerinde konuştu.
MHP'li Aksu'nun açıklamaları şu şekilde;
Dün cumhuriyetimizin 100’üncü yılını coşkuyla kutladık. Millî birlikle ulaştığımız cumhuriyetin 100’üncü yılı hayırlı olsun. Sınırsız bağlılık, vazgeçilmez yemin, hiç bitmeyecek azimle büyük Türk milletinin en büyük bayramını, cumhuriyet bayramını bir kez daha kutluyorum. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere millî mücadelenin tüm neferlerini, aziz şehitlerimizi, muhterem ecdadımızı rahmet ve saygıyla anıyorum. Yaşasın Türk milleti, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının ardından millî bağımsızlığını ve egemenliğini hayatın her alanında tesis etmeyi hedefleyen Türk milleti, bu zaferi ekonomik sahada taçlandırmak üzere Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihinde İzmir’de İzmir İktisat Kongresi’ni düzenlemiştir. Bu kongre, ülkenin kaynaklarının ve ihtiyaçlarının tespitinin yapıldığı kongre olmasının ötesinde millî iktisat politikalarının da temellerinin atıldığı bir kongre olmuştur. Kongrenin açılış konuşmasında Atatürk “Siyasi, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar iktisadi zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zaman da söner. Bu bakımdan, en kuvvetli ve parlak zaferlerimizin bile sağlayabildiği ve daha sağlayabileceği yararlı kazançları belirlemek için ekonomimizin iktisadi hakimiyetinin sağlanması, sağlamlaştırılması ve genişletilmesi gerekir.” diyerek ekonominin önemine işaret etmiştir. Atatürk, 1923’ten itibaren bütün iktisadi gelişmelerle, sanayi planlarıyla ve yatırım programlarıyla bizzat kendisi ilgilenmiştir. İktisadi kurtuluş ve tam bağımsızlık hedefinin bir başlangıcı ve iktisat tarihimizde önemli bir çıkış noktası olan kongrede siyasi bağımsızlığın temel şartlarının ekonomik bağımsızlık olduğu, kapitülasyon ve Düyun-ı Umumiye zihniyetinin kayıtsız, şartsız reddedildiği, yeni kurulan devletin ekonomik yapısının millî kaynaklarla kalkınmaya dayalı bir model olacağı fikri kabul edilmiştir. Kongrede alınan Misakı İktisadi kararları kapsamında ekonomik kurumlar oluşturulmaya başlanmış, cumhuriyetin ilk yıllarında birçok fabrika ve tesisin yanı sıra İş Bankası ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da kurulmuştur. Cumhuriyetin ilanıyla Atatürk’ün öncülüğünde siyasi, idari, askerî ve iktisadi birçok alanda atılımlar gerçekleştirmiş olan Türkiye gelişerek ve güçlenerek 100’üncü yıla ulaşmıştır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin 2’nci, Türkiye Yüzyılı’nın ilk planı olan On İkinci Kalkınma Planı’nın milletimizin huzur ve refahına, demokrasinin gelişmesine, daha güçlü ve müreffeh bir Türkiye'nin inşasına katkıda bulunmasını temenni ediyoruz. Katılımcı bir anlayışla hazırlanarak Meclisimize sunulması için mesai sarf eden özel ihtisas komisyonlarının değerli üyelerine ve Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının her kademedeki çalışanlarına teşekkür ediyoruz.
Kalkınma planıyla, ülkemizin gelecek beş yılda ulaşması öngörülen hedefler belirlenmekte ve bu hedeflere nasıl ulaşılacağına ilişkin strateji ve politikalar ortaya konulmaktadır. Anayasa’nın 166’ncı maddesi uyarınca hazırlanan 3067 sayılı Kanun’da belirtilen usule göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüştüğümüz kalkınma planı orta vadeli programların, yıllık programların ve bütçelerin yapılmasında da yol gösterici olacaktır. Kuşkusuz, bu planlamanın uzun vadeli temel hedefler doğrultusunda devletin devamlılığı anlayışıyla Türkiye'nin doğal ve beşeri kaynaklarının, varlık ve yükümlülüklerinin, fırsat ve kısıtlarının, millî hedef ve politikalarının dikkate alınarak yapılmış olması esastır. Öngörülemeyen durumlar, beklenmeyen olaylar, iç ve dış siyasi ve ekonomik gelişmeler kısa ve orta vadeli hedeflerde sapmaya sebep olsa da bize göre esas olan Türkiye'nin uzun vadeli küresel güç ve lider ülke olma hedefi için gerekli olan ekonomik, sosyal ve siyasi altyapının hazırlanmasıdır. Sağladığı istikrarla Türkiye, inanıyoruz ki bugün bu kulvardadır. Türkiye, zaman içinde değişen dünyaya uyum sağlamak amacıyla çeşitli ekonomik politikalar üretmiş ve uygulamıştır. Politikalardaki dönüşümler, Türkiye ekonomisinin bugünkü iktisadi kimliğinin şekillenmesinde önemli rol oynamış, kalkınma planları toplumun refahını arttırmaya yönelik olumlu etkiler ortaya koymuştur. Planlı dönemle birlikte hazırlanan ve uygulamaya konulan kalkınma planlarıyla temelde toplumun refah seviyesinin yükseltilmesi, sanayileşmenin temin edilmesi, dış kaynak bağımlılığının azaltılması, istihdam sorununun çözülmesi, gelir dağılımı adaletinin sağlanması amaçlanmıştır.
Türkiye, 2001 yılında Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’yla birlikte 2001-2023 dönemini kapsayan uzun vadeli stratejisini belirlemiş ve bunu “Vizyon 2023” olarak sembolleştirmiştir. 2024-2028 yıllarını kapsayan On İkinci Kalkınma Planı’nın yeni yüzyılda şekillenmekte olan Türkiye, bölge ve dünya dinamiklerini dikkate alarak hazırlandığı, Türkiye Yüzyılı’nın inşasına odaklandığı anlaşılmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ekonomik büyüme, sosyal gelişme ve millî bütünleşmeyi esas alan bir kalkınma vizyonu öngörmekteyiz. Kalkınmış bir ülke olabilmek ekonomik büyüklüklerin yanında ekonomideki niteliksel gelişmeler, yaşam standartlarında yükselme, iktisadi kalkınma, insani kalkınma, sosyal gelişme ve çevre hakkı gibi kültürel sermaye unsurlarındaki gelişmeye de bağlı bulunmaktadır. Bu kapsamda, üretim faktörleri, finansal sistem, doğal ve beşerî kaynaklar, kurulu sanayi kapasitesi, tarım ve hayvancılık; turizm, enerji, ulaştırma, jeostratejik avantajlar kalkınmanın maddi sermaye unsurlarını teşkil etmektedir. Bütün bu maddi unsurların yanı sıra, kurumsallaşma ve idari kapasite, hukuk düzeni, demokratik değerlerin zenginliği, teknoloji üretme ve kullanma kapasitesi, girişimcilik ruhu ve iş görme anlayışı, kültürel ve sanatsal kapasite, eğitim ve sağlık imkânlarının düzeyi ve erişilebilirliği, huzur ve güvenlik gibi hususlar kalkınmanın maddi olmayan dinamiklerini oluşturmaktadır.
Planda, 2053 hedeflerine de yer verilerek Türkiye'nin üst gelir grubu ülkelerinden biri olarak dünyanın 10 büyük ekonomisi ve satın alma gücü paritesine göre ilk 5 ekonomisi arasında yer almak, imalat sanayinin millî gelirdeki payını yüzde 30’un üzerine çıkarmak, yüksek teknolojili ürünlerin imalat sanayi ihracatındaki payını yüzde 17’ye yükseltmek ve dünyanın en değerli 100 markası arasında en az 5 Türk markasının yer almasını sağlamak gibi yüksek hedefler öngörülmüştür. Plan; istikrarlı büyüme, güçlü ekonomi, yeşil ve dijital dönüşümle rekabetçi üretim, nitelikli insan gücü, güçlü aile, sağlıklı toplum, afetlere dirençli yaşam alanları, sürdürülebilir çevre ve adaleti esas alan demokratik iyi yönetişim olmak üzere beş ana eksenden oluşmaktadır. Ayrıca, hukukun üstünlüğünün, demokrasinin, temel hak ve hürriyetlerin güçlendirilmesi, ekonomide istikrar ve sürdürülebilirliğin sağlanması, enerji ve gıda arz güvenliğinin tesis edilmesi, uluslararası iş birliklerinin ve stratejik ortaklıklarının güçlendirilmesi gibi konular, planın genel çerçevesini oluşturmaktadır.
Orta ve uzun vadede ekonomik ve sosyal alanda hedeflenen temel yapısal dönüşümlere yönelik önemli adımları içeren On İkinci Kalkınma Planı’nın hayata geçirilmesiyle, şüphesiz ülkemizin gelişmiş ülkeler liginde yer almasına bir adım daha yaklaşılmış olacaktır. Bu kapsamda, On İkinci Kalkınma Planı’nın ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarma hedefi doğrultusunda, önümüzdeki otuz yılda dünyayı şekillendirmesi beklenen gelişmeler dikkate alınarak hazırlanan kapsamlı bir yol haritası olarak değerlendiriyoruz.
2020 yılından itibaren küresel ekonomide yaşanan türbülans, Türkiye ekonomisini de olumsuz etkilemiştir. Salgının gecikmeli etkileri, başta Rus ve Ukrayna savaşı kaynaklı olanlar olmak üzere diğer risk faktörleri, küresel ekonomide süreğenleşen ve derinleşen bir kriz iklimine sebep olmuştur. Dünya ekonomisi üretimde daralma, gıda ve enerji krizi ve devam eden enflasyonist bir süreçle karşı karşıya kalmış, bu gelişmeler Türkiye ekonomisini de yakından etkilemiştir. Böylesi bir dönemde Türkiye uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalarla yaşanan olumsuzluklardan vatandaşlarımızın daha az etkilenmesi için gayret göstermiş, süreci başarıyla yöneten ülkelerden biri olmuştur. Dış politikada atılan tarihî adımlar, terörle mücadelede elde edilen başarılar, tam bağımsızlık yolunda ortaya konulan millî politikalar, huzur ve güven ortamının tesisini mümkün kılmış, etrafımız ateş çemberiyken Türkiye bir huzur ve güven adası olarak öne çıkmıştır. Türkiye’nin diplomatik hamleleri, çözüm odaklı inandırıcı girişimleri Türkiye ekonomisine güveni de arttıran unsurlardan olmuştur. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin uygulandığı son beş yılda Türkiye ekonomisi en çok büyüyen, en fazla istihdam yaratan, enerji hariç cari fazla verebilir hâle gelen, bütçe açığını gayrisafi yurt içi hasılaya oranla yüzde 1’e düşüren, en az borçlu ülkelerden biri olmayı başarmıştır. On üç yıl boyunca kesintisiz büyüyen Türkiye ekonomisi büyüme eğilimini devam ettirerek 2023 yılının ilk yarısında da yüzde 3,9 büyüme oranıyla 12 çeyrektir kesintisiz ve güçlü büyüme performansı göstermiştir. Büyümeye bağlı olarak OECD ülkeleri içinde en çok istihdam yaratan ülkelerden birisi olan Türkiye, 2022 yılında istihdamda ve iş gücüne katılımda görülen artış eğilimini 2023 yılında da devam ettirmiş ve işsizlik oranı yüzde 9,2’ye gerilemiştir. Salgın öncesi Şubat 2020’de 27 milyon 81 bin kişi olan istihdam 4 milyon 605 bin kişi artarak Ağustos 2023’te 31 milyon 686 bin kişi olmuş ve pandemi öncesi dönemin oldukça üzerine çıkmıştır. Küresel ekonomik aktivitede yaşanan ivme kaybına rağmen Türkiye'nin ihracat artışı devam etmiştir. 2022 yılında 254,2 milyar dolara ulaşan ihracat rakamıyla küresel mal ihracatından aldığı payı ilk defa yüzde 1’in üzerine yükseltmiştir. 2023 yılının ilk sekiz ayında ihracat dış talepteki düşüş nedeniyle bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 0,4 oranında azalarak 164 milyar 794 milyon dolar, ithalat ise yüzde 3,4 oranında artarak 247 milyar 97 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Türkiye, kamu borçluluğu, reel sektör borçluluğu ve hane halkı borçluluğu bakımından da düşük bir riskliliğe sahiptir. Maastricht Kriterleri dikkate alındığında Türkiye, dünyanın en az borçlu ülkelerinden olmaya devam etmektedir. 2022 yılında AB tanımlı genel yönetim borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 31,7 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu oran gelişmekte olan ülkelerde yüzde 65, gelişmiş ülkelerde ise yüzde 109’dur. AB tanımlı genel yönetim borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2023 yılı birinci çeyreğinde yüzde 31,1 ikinci çeyrekte ise yüzde 34 olmuştur. Ukrayna-Rusya savaşının olumsuz etkileri devam ederken Orta Doğu'da yaşanan İsrail-Filistin çatışması ve OPEC ülkelerinin üretimi azaltma kararıyla petrol fiyatlarındaki artış ödemeler dengesindeki toparlanma hızını yavaşlatmış, turizmde yaşanan sevindirici gelişmelerle beraber hizmet gelirlerinde devam eden artış eğilimi ise cari işlemler dengesini desteklemeyi sürdürmüştür. Bunlarla birlikte, vatandaşlarımızın hayatını yakından etkileyen enflasyon, şiddeti azalsa da Türkiye'nin önemli gündem maddelerinden biri olmaya devam etmektedir. Etkin bir biçimde kullanılan para ve maliye politikası araçlarıyla enflasyonla mücadeleye kararlılıkla devam edilmekte, makroekonomik ve finansal istikrarı kalıcı bir şekilde sağlamak amacıyla etkili tedbirler hayata geçirilmektedir. Atılan bu adımlar sonucunda 2024 yılının ikinci yarısından itibaren kalıcı bir dezenflasyon sürecine girileceğinin öngörülmesi, Türkiye ekonomisinin en önemli sorun alanı olan enflasyonla mücadelede de somut sonuçların alınacağı bir süreci başlatacaktır. Türkiye'de 2022 yılında uygulanan tüm sübvansiyonlara, enflasyonla mücadele kapsamında vazgeçilen vergilere ve ilave sosyal desteklere rağmen başarılı bir bütçe performansı sergilenmiştir. Bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2022 yılında AB üyesi ülkelerde ortalama yüzde 3,4 iken yüzde 1 olmuş, ayrıca dört yıllık aradan sonra Türkiye yeniden faiz dışı fazla vermiştir.
6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen ve "asrın felaketi" olarak nitelendirilen deprem sonrasında devlet-millet iş birliğiyle yaraların sarılmasına ve deprem bölgesinin yeniden inşa ve ihyasına kararlılıkla odaklanılmıştır. Depremlerin yol açtığı hasarın onarılmasına yönelik harcamalar bütçeye ciddi bir yük getirmiş, nitekim 2023'ün ilk dokuz ayında merkezi yönetim bütçe açığı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 77,7 artarak 512 milyar 602 milyon Türk lirası olmuştur. 2023 yılında depremin yaralarını sarmak için bütçeden 762 milyar lira öngörülmüş, 2024 yılı bütçesinden ise 1 trilyon 28 milyar kaynak ayrılmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak önceliğimiz depremin yaralarının bir an önce sarılması bu amaçla gerekli adımların hızla atılmasıdır. Nitekim kalkınma planının da 2024 yılı merkezî yönetim bütçesinin de bu anlayış doğrultusunda hazırlandığı görülmektedir.
Plan dönemi sonu olan 2028 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın 1 trilyon 589 milyar dolara, kişi başına millî gelirin 17.554 dolara, ihracatın 375 milyar dolara çıkartılması, ekonominin yıllık ortalama yüzde 5 büyümesi, işsizlik oranının yüzde 7,5’e, enflasyon oranının yüzde 4,7’ye düşürülmesi hedeflenmektedir. Bununla birlikte vatandaşlarımızın mutlu, sağlıklı ve güvenli yaşam sürebilecekleri, temel hak ve özgürlüklerin adil ve hızlı çalışan bir hukuk sistemiyle korunacağı, öngörülebilirliği yüksek kamu politikalarıyla fırsat eşitliğine dayalı kolay erişilebilir kamu hizmetlerinin sunulmasını esas alan politika seti de planda ortaya konulmuştur. Kuşkusuz hukukun, ekonominin tüm bileşenleri bakımından öngörülebilir olması doğrudan yatırımların ülkemize çekilmesi ve diğer plan hedeflerine ulaşılmasını kolaylaştıracaktır. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin aktif bir diplomasiyle küresel toplumun güçlü ve saygın üyesi olma konumunu sürdürmesi küresel ve bölgesel sorunların çözümüne yönelik etkili politikalar üretmeye devam etmesi öngörülmüştür. Esasen Türkiye ortaya koyduğu aktif, çok yönlü ve çok boyutlu, inandırıcı insani dış politikayla diplomasinin merkezî olmuştur.
Diğer yandan, planda sanayi ağırlıklı ve ihracata dayalı nitelikli büyüme anlayışıyla ekonomide istikrar ve sürdürülebilirliğin sağlanması, afetlere dirençli yaşam alanlarıyla medeniyet temelli, akıllı ve sürdürülebilir şehirlerin tesis edilmesi öncelikli amaçlar olarak ortaya konulmuştur. Türkiye, bilindiği gibi başta deprem olmak üzere sel, heyelan, çığ gibi afetlere maruz kalan bir ülkedir. Bize göre sağlıklı bir kentleşme için afete maruz kalmadan önce risk yönetimi önemli bir husustur. Bu çerçevede jeolojik etütlere dayalı uygun yer seçimi, konut ve sektörler için yeterli planlı alanların tahsisi, uygun malzeme ve teknoloji kullanımı, sürdürülebilir çevre ve her aşamada etkin denetim sağlıklı kentleşmenin vazgeçilmezleridir. Mevcut yerleşimlerin afete dayanıklı hâle getirilmesi ise kentsel dönüşümlerle mümkün olacaktır. Başta İstanbul olmak üzere deprem riski taşıyan kentler ile afet riski taşıyan yerleşimlerin süratle dönüştürülmesi ertelenemez bir gerekliliktir. Bu doğrultuda Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle oluşturulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığını değerli bir adım olarak görüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan konuya ilişkin kanun teklifinin yasalaşmasıyla birlikte dönüşüm sürecinin ilerletilmesinin mümkün ve daha kolay hâle geleceğini değerlendiriyoruz.
Kalkınma planında insan odaklı ve kapsayıcı bir kalkınma yaklaşımıyla, dayanıklı bir aile ve toplum yapısıyla, millî ve insani değerleri haiz, eğitimli, kültürlü, üretken nesillerin geleceğe taşınması gibi amaçların, toplumun temeli olan ailenin korunmasına, geleceğimizin teminatı çocuklarımızın millî ve manevi değerler yanında çağdaş gelişmelerle teçhiz edilmesine katkı sağlayacağına inanıyoruz.
Seçim beyannamemizde de ifade ettiğimiz gibi, toplumun topyekûn üretime katılması anlayışına dayanan katılımcı kalkınmayla ülkemizin tüm doğal ve beşerî kaynaklarının harekete geçirilmesi mümkün olacaktır. Öngörülen şekliyle kamuda liyakat ilkesinin hâkim olduğu ve değişen koşullara uyum sağlayan kamu personel sisteminin inşasının ülkemizin nitelikli insan kaynağının bütünüyle değerlendirilmesinin yanı sıra idarenin sağlıklı işleyişini ve kamu hizmetlerinin verimliliğini de mümkün kılacak bir yaklaşım olarak değerlendiriyoruz. Kalkınma planlarında yer verilen politikaların etkili bir şekilde hayata geçirilebilmesi için kamu kurumlarının orta ve uzun vadeli amaçlarının temel ilke, hedef ve önceliklerinin ve bunlara ulaşmak için izlenecek yöntemler ile kaynak dağılımlarının kalkınma planlarıyla uyumlu olması önem taşımaktadır. Kamu harcamalarında israf ve usulsüzlüğün önlendiği, ekonomik güvenliğin tesis edildiği, ekonominin ihtiyacı olan alanlarda yapısal reformların hızla gerçekleştirildiği, kurumlar arası koordinasyon ve sorumluluk paylaşımının etkinleştirildiği bir ekonomik yapının tesisi kalkınma planı hedeflerine ulaşmayı da kolaylaştıracaktır.
Milliyetçi Hareket Partisinin stratejik hedefi ülkemizin 21’inci yüzyılda bölgesinde barış ve istikrarın teminatı olan uluslararası ilişkilerde söz ve itibar sahibi güçlü bir ülke konumuna gelmesi için gerekli bütün şartların hazırlanması, 2053 yılında Türkiye’nin lider ülke ve süper güç olmasıdır. Daha 1990’lı yılların başında Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Bey, 2023 yılında Türkiye’nin bölgesel güç ve lider ülke, 2053’te ise tüm dünyanın süper güç olarak kabul ettiği bir ülke olmasını sağlama vizyonunu ortaya koymuştur.
On İkinci Kalkınma Planı’nda yer verilen uzun vadeli hedefleri bu doğrultuda önemli buluyoruz. Ayrıca belirlenen hedeflerin ulaşılabilir bir nitelik taşıdığını, o sebeple inandırıcı bulunduğunu düşünüyor, Türkiye’nin önünü açacağını değerlendiriyoruz.
Şüphesiz, Türkiye, dışa açık ve rekabetçi bir yapı içerisinde dünya ekonomisiyle bütünleşerek bölgesel ve küresel gelişmelerin önde gelen belirleyicileri arasında yer almalıdır. Ekonomi politikalarının merkezine insanı koyan, eşitlik, ahlak ve adalet ilkelerini gözeten bir yönetim anlayışıyla toplumsal refahının artırılması temel olmalıdır.
Partimiz, program ve seçim beyannamelerinde ekonomideki temel sorunları aşarak ileri teknoloji kullanan, yenilikçiliği, verimliliği ve istihdamı gözeten, rekabet gücü yüksek üretim ekonomisini tesis etmek ve toplumun refah düzeyini artırarak sosyal dokuyu güçlendirmek amacıyla ülkemizin kendi imkân ve şartlarıyla doğal ve beşerî kaynaklarını dikkate alan, bağımsız, millî ve üreten bir ekonomi programının hayata geçirilmesini öngörmektedir. Bu çerçevede 9 temel alanda reform niteliğinde yapısal tedbirlerin alınmasını önermiştir. Bunlar, üretimin artırılması ve ithalat bağımlılığının azaltılması, yurt içi tasarrufların ve yatırımların artırılması, vergi reformu, harcama reformu, gelirin adil bölüşümü ve yoksullukla mücadele reformu, tarım, hayvancılık ve kırsal kalkınma reformu, iş gücü piyasası ve çalışma hayatına ilişkin reformlar, ekonomik güvenlik ve dijital ekonomiye uyum reformu ve iklim değişikliğine uyum politikaları reformudur. Kalkınma planında ekonomi yönetiminde eş güdüm ve uyumun esas olmasını, ekonomi yönetiminin koordinasyonunun güçlendirilmesini, ayrıca vurguladığım reform alanlarına işaret eden benzer ekonomik hedef ve politikalara yer verilmesini önemli ve değerli buluyoruz. Bunların yanı sıra, plan dönemi uygulamalarının Türk milleti ortak paydasında yaşama iradesinin güçlendirilmesine, toplumsal ahlak ve kalitenin tesisine, terörün kökünün kazınmasına, çok boyutlu millî bir dış politika ile caydırıcı bir savunma ve güvenlik politikası uygulanmasına yardımcı olmasını temenni ediyoruz. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine uygun ve sistemin tüm unsurlarıyla kökleşmesi için planda da öngörülen katılımcı ve kapsayıcı yeni bir anayasa başta olmak üzere Meclis İçtüzüğü de dâhil diğer uyum düzenlemelerinin yapılmasını gerekli görüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiye’nin büyümesi ve gelişmesi, daha güçlü bir ülke olması için bu plan dönemini önemsiyor, demokrasi insan hakları ve hukukun üstünlüğü esasında ekonomik ve sosyal olarak süratle yol alabilmemiz için her türlü gayreti göstereceğimizi ifade ediyoruz. Biz Türkiye’nin önüne aydınlık ufuklar açarak ülkemizi ve milletimizi güvenli bir geleceğe taşımaya kararlıyız. Dünyayı Türkçe okuma ve kavrama dirayetiyle Türkiye’nin millî ve üniter devlet yapısına riayetle, cumhuriyetin yeni yüzyılının Türk ve Türkiye Yüzyılı’nın doğumu olacağına inanıyoruz. Bu kapsamda ülkemizin refah ve kalkınmasına yönelik hedeflerin yakalanması ve lider ülke olma ülkümüzün gerçekleştirilmesi adına milletimizin hayrına atılacak her adımı desteklemeye devam edeceğiz.