MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Feti Yıldız, TBMM Genel Kurulunda Adalet Bakanlığının 2024 yılı bütçeleri üzerinde konuştu.

MHP'li Yıldız'ın açıklaması şu şekilde;

Her gün dilimizden düşürmediğimiz adalet, hukukun nihai amacıdır. Filozoflar, hukukçular, politikacılar, din adamları insanlık tarihi boyunca adalet kavramını değişik yönleriyle anlatmaya çalışmışlar. İslam filozofları, bir şeyi yerli yerine koymak olarak tanımlamış; bir şeye hakkını vermek adalet ise uygun olanı yapmanın hikmet olduğunu dile getirmişlerdir. Bugünün adalet kavramının şekillenmesinde önemli bir etkiye sahip olan Yusuf Has Hacib’in başyapıtı Kutadgu Bilig’de adalet ile devletin bekası arasında doğrudan bir ilişki vurgulanır. Sevgi, nefret, heves, öfke gibi duyguların adaleti gölgeleyeceği lirik bir şekilde anlatılır. Yine, geleneksel tarihin doğruladığı İbni Haldun, önemli eseri kitabı Kitâbu’l-İber’de “Devleti nesep kurar ve sebep devam ettirir.” derken buradaki sebebin adalet olduğu bilinir. Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün Siyasetname’sinde hukuk, siyaset, iktisat ve halk arasında ilişkilerde adil olunduğu sürece devletin yaşayacağı aktarılır. Osmanlı Türk devletinde yetişen ulema devletin asırlarca ayakta kalmasını adalet dairesi anlayışıyla açıklar. Kınalızade Ali Efendi adalet dairesini “Dünya bir bahçedir duvarı devlet.” diye ifade eder. İmparatorluğun manevi kurucusu Şeyh Edebali tüm öğütlerinde adalet üzerinedir.

Uzatabiliriz ancak “hukuk” kavramı doğası gereği eksiktir. Tarihsel tecrübe ışığında şunu söyleyebiliriz: Bütün yasama faaliyetleri, gelecekteki davalarda doğru ve haklı kararın ne olacağını önceden belirlemeye çalışır. Ancak yasa koyucu, bütün ihtimalleri önceden göremez. Buradan son günlerde Anayasa Mahkemesi üzerinde yapılan tartışmalara gelmek istiyorum. Anayasa Mahkemesinin siyasete şekil vermek, siyasi hedeflere yönelmek, siyasi alanı tanzim etmek, iktidarın işlerine mani olmak gibi bir görevi yoktur. Yasamanın sahip olduğu yetki alanını daraltıcı yönde uygulamalar, yargısal aktivizm olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu, yargıcın kendi görüşünü dayatmasıdır.

Yargısal aktivizm, bazen yasama organının etkisizleşmesine, bazen yasama kararlarının iptal edilmesine, bazen yargının yasama organının yerine geçmesi durumuna kadar varabilmektedir. Anayasal demokrasinin olmazsa olmaz şartı kuvvetler ayrılığıdır. Yargısal aktivizm bu prensibin düşmanıdır.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 144’üncü maddesi gereğince “Bireysel başvuruda kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.” hükmünü dinlemiyor. Ne kadar anlatırsak anlatın, dinlemiyor bir türlü. Bireysel başvuruda bazen örtülü norm denetimi yapıyor, bazen Anayasa’yı esastan incelemeye kalkıyor, hatta hiçbir şey yokken iptal ediyor, fiilen iptal ediyor. Kesinleşmiş mahkeme kararlarından sonra yapılan başvuruların maalesef büyük bir kısmı kanun yolu şikâyetleridir.

Anayasa Mahkemesi haksız tutukluluk itirazı da dâhil olmak üzere bireysel başvuru incelemesi sırasında delil değerlendirmesi yapamaz. Bunun altını 2 kere çizmemiz lazım. Norm ihdas edemez, mevcut normu görmezden gelemez. Yasama organını etkisizleştiremez. Suç ve ceza politikasını belirlemek Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirindedir.

Anayasa Mahkemesi soyut ve somut norm denetimi dışında bireysel başvuru yoluyla bir hükmü iptal edemeyeceği gibi, bu hükümden kaynaklanan ihlal tespitinde de bulunamaz. AYM kararlar gücünü bir başka hukuku merciin denetimden geçmeyecek olmasından, herkesi bağlayıcı olmasından değil, yetkin ve tutarlı hukuki gerekçelerden almalıdır yani hukuk kuralı uygulayıcının elinde değişmemelidir. Anayasa’yı yorumlamada son söz yasama organına aittir.

Anayasa’nın 146, 154 ve 155'inci maddelerinde yüksek mahkemeleri Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay olarak düzenlemiştir. Bunların birbirine üstünlük sırası yoktur. Son yıllarda yapılan temel tartışma Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, dokunulmazlığın iki istisnasından biri olarak düzenlenen, seçimden önce soruşturmasına başlanmış olmak şartıyla bu Anayasa’nın 14’üncü maddesindeki durumlar ibaresinde yapılmaktadır. Bu maddedeki durumlar ibaresi suçların karşılığı olarak yazılmıştır. Anayasa’da yer alan hak hürriyetlerin hiçbiri devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya ve insan haklarına dayalı, demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz ve bu maddeler de bu şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler kanunla düzenlenir. Evet yani Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu; işaret edilen yer budur. Anayasa Mahkemesi konuya ilişkin son dönem kararlarında Anayasa’nın 14’üncü maddesindeki durumlar ibaresinin hukuki belirsizlik içerdiğini, bunun Anayasa’nın 13’üncü maddesindeki kanunilik ilkesine aykırı olduğunu, bu belirsizliğin bir kanunla giderilebileceğini, yasal düzenleme eksikliği olduğunu kararlarında belirtmektedir. “Yargıtay içtihatlarıyla hukuki belirsizlik giderilemez.” diyor ezcümle. Mahkemelere önündeki davalarda “Anayasa’nın bir istisna hükmünü uygulamayın.” diyor yani Yargıtay da dâhil olmak üzere tüm mahkemelere diyor ki: “Anayasa’nın 14’üncü maddesini görmeyin, ihmal edin.” fakat bu hükmün ihmal edilmesi Anayasa’nın üstünlük ilkesine aykırıdır değerli arkadaşlar yani 14'üncü maddeye giren suçları yasa yapıcı bilmiyor mu? Tek tek sıralardı, Türk Ceza Kanunu’nun 302'nci maddesinden 316'ncı maddesine kadar. Böyle bir Anayasa olur mu? Yani 14'üncü maddeye, efendim, “Devletin güvenliğine ait suçlar şunlar şunlardır; cezası budur, hafifletici budur.” 302 öyle, 304 öyle yani düşünebiliyor musunuz? Anayasa’nın 14'üncü maddesindeki yani yirmiye yakın devlet aleyhine işlenen ya da devlet güvenliği aleyhine işlenen cürümlerin böyle yazılması mümkün müdür? Bu nasıl bir kafadır ki “Hukuki belirsizlik var.” deniliyor.

MHP’li Özdemir: Dezenformasyon yapanlarla hukuk nezdinde hesaplaşacağız MHP’li Özdemir: Dezenformasyon yapanlarla hukuk nezdinde hesaplaşacağız

Zamanım yok, çok teferruatlı anlatabilirdik ama bu zamanla yetinmek zorundayım.

Yine, çok önemli bir eksiklik; maalesef iki ayrı müesseseyi birbirine karıştırıyoruz yani yeniden yargılama, Anayasa Mahkemesinin kuruluş kanununun 50'nci maddesindeki yeniden yargılama ile CMK 311 ve devamı maddelerindeki yargılamanın yenilenmesi müessesi birbirinden farklıdır. Maalesef, koskoca hukukçular bunun ikisi de birbirine karıştırıyor, biz de burada anlatmaya çalışıyoruz. Yani maalesef, bireysel başvuruda yani her türlü iş hatta Yargıtay kararları falan da inceleniyor yani söyleyecek çok söz var ancak bir şey söyleyeyim: Anayasa Mahkemesi diğer mahkemelerle arasında bir derece ilişkisi kuramaz, emir veremez, talimat veremez.

Editör: Haber Merkezi