MHP Genel Başkan Yardımcısı İlyas Topsakal, TBMM Genel Kurulunda, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi üzerinde konuştu.
MHP'li Topsakal'ın açıklaması şu şekilde;
Konuşmama başlamadan evvel, Filistin'de İsrail'in acımasızca yaptığı katliamın bizler ve dünyadaki iyi insanların beklentilerinde büyük izler bıraktığını söylemeliyim. Gözü yaşlı çocuklarımıza, annelerimize, babalarımıza, yüreğinde Filistin acısını taşıyan dünyadaki bütün iyi insanlara selamlarımı sunuyorum.
Yine, bu hafta başında elim kaza sonucu şehit olan asker kardeşlerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Bu vesileyle, derdi vatan, aşkı millet olan, biz uyuduğumuzda gözümüz, aydınlığımızda bekçimiz olan güvenlik güçlerimize minnettar olduğumuzu da ifade etmek istiyorum. Bu vesileyle, Türk milletinin, aslında en temel karakteristik özelliği olan asker olma yeteneğinin devam edebilmesi için bedelli veya bedelsiz bütün farklı modellerin "eşitlik" ve "adalet" kavramlarını bozmayacak şekilde düşünülmesi gerektiğini de ifade etmek istiyorum çünkü millet olmanın en önemli özelliği, beraber yaşama ve hareket edebilme kabiliyetidir. Bu karakter, eğitim sayesinde gelişebilir ve devamlı hâle getirilebilir. Millî eğitim kurumlarımız bu açıdan önemlidir ama askerlik de bu eğitimin bir parçasıdır ve milletin bireyleri için eşit ve adaletli olmalıdır ve bu denge kendi içinde hesaplanmalıdır. Aynı kaderi ve geleceği yaşamak, bir ve kesintisiz organize olabilme, bir modellemedir. Türk milletinin aslında 15 Temmuz gibi hain kalkışmalar esnasında devletine, milletine sahip çıkması da bu karakterimizin devam ettiğini göstermektedir.
Dünyamızın hızla yeni bir döneme girdiği hepimizin malumu, bu vesileyle, ülkeler siyaset belgelerini artık sadece güvenlik ve savunma üzerine kurmuyor, bunların yanında millî eğitim, sağlık, çevre ve özellikle gıdaya ulaşım yönüyle de değerlendiriyorlar. Daha doğrusu, her alanda stratejik belgeler hazırlarken en büyük yatırım, bu stratejileri oluşturabilecek ve uygulayabilecek eğitim-öğretim programına ihtiyaç duyuyorlar. Programları bütüncül olarak hızlı ve güçlü bir iradeyle yapabilmenin siyasal modellerini yeniliyorlar. Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi de işte bu zorunluluğun bir neticesi, devlet aklı olarak karşımızdadır. Bu modeli huzura, güvenliğe, zarafet ve adalete, irfana ait kılabilmek milletimizin aziz vekillerine düşmektedir.
Maarif tarihimiz boyunca Türk maarif sisteminin en önemli meselesi program içerikleri olmuştur. Bizim geleceğimizin en önemli amacı da geleneğimizin en önemli amacı da çocuklarımızın kendi kültür ve medeniyetini bilen ve geleceklerini estetik ve zarafetle süsleyen nesiller olarak yetiştirmektir. Kurucu irademizin başmimarı Gazi Mustafa Kemal Paşa da Tevhid-i Tedrisat ve maarif sistemimizi yenilerken bu hususa dikkat çekmiştir: "Programını kendisi yapamayan devletler kendi geleceklerini tayin edemezler."
Yeni Maarif Modeli'mizi yapan seçkin üniversitelerimizin öğretim üyelerine, onlara destek veren idarecilere, Millî Eğitim personeline ve başlarında Sayın Bakanımıza minnettar olduğumuzu da buradan ifade etmek istiyorum. Zira, milletimiz ve devletimiz eksiklikleri olsa da ilk defa paylaşımı, zarafeti, vicdanı ve insanlığı öne alan millî bir programa kavuşmuş oldu. Bilimi önceleyerek çocuklarımızın geçmişle bağı kuruldu. Tarihimiz ve zengin kültürümüz sadece sosyal bilimlerde değil bütün bilimsel alanlarda yerinde işlendi ve nesillerimizin bugüne ait değil derin bir tarihi olduğu da konularda kendini buldu. Bu arada fen ve matematik bilimlerinde, sosyal bilimler alanlarında bilginin yanında pratiğe yönelik çalışmalara da özellikle dikkat edildi. Çocuklarımızın problem çözme yeteneklerini geliştirmeye öncelik verildi. Bu tutum emin olun hemen meyvelerini verecektir, zaten dünyadaki sıralamaların bizim lehimize tezahürü bu çalışmaların meyvesidir. Bu vesileyle de partimiz adına başta Bakanımız olmak üzere, bütün paydaşları tebrik ediyoruz.
Yine, son yıllarda ülkemizin en büyük problemi meslek sahibi bireyler yetiştirme meselesidir. Millî Eğitim Bakanlığının 2024 verilerine göre meslek okullarının genel ortaöğretimdeki oranı yüzde 62'ye yüzde 38'dir; bu oran hâliyle yeterli değildir ve geçen dönem başlanan meslek edinme programlarının devamı yönünde çabalar artırılmalıdır. Türkiye'nin dünyadaki en önemli ekonomik gücü insan kaynağıdır. Gerçekten kalifiye eğitim ve el becerisi yüksek bir iş gücüne sahip milletiz. Bu yönüyle diğer ülkelerden farklılık arz ediyoruz ancak eğitimle bu önemli avantajımızı desteklemeli ve teknik kapasitesi yüksek kalifiye elemanları yetiştiren eğitim kurumlarına yatırım yapmalıyız. Bu nedenle, meslek okullaşma oranını yüzde 60'lara çıkarmak ilk hedef olmalı, daha sonra bu oranı yükseltmeliyiz. Verilen istatistiki bilgilerin analizinde öğrenci oranı yüzde 38'e tekabül ederken dikkat ediniz, öğretmen ve fiziki şartlarda yüzde 36 ve daha aşağı oranları göreceksiniz. Tam tersi, meslek okullarında bu oranın daha yukarılarda yönelimi olması öncelikle hedefimiz olmalıdır, MHP olarak, bu konu üzerinde bakanlık bürokratlarımızın hassasiyetle durmalarını arzu ediyoruz.
Yine, bu yıl içinde Bakanlığımızın yabancı azınlık okullarına uyguladığı kanuni işlem çok konuşuldu. Fransız okullarının kanunlara uymaması karşısında Bakanlığımızın aldığı tedbir yerindedir ve bu tedbirin her zaman arkasında olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Türkiye'de yabancı azınlıklar yani Musevi, Rum ve Ermenilerin kurduğu okullara Türk uyruklu öğrenciler kabul edilir ve bu hakkı Lozan'da almışlardır ve sayısı toplam 56'dır. Milletlerarası okullar ise, Türkiye'de bulunan yabancı uyruklu öğrencilere hizmet eder, sayıları 260'tır. Bunun dışında izinsiz olarak açılan ve Türk öğrenci kaydeden okullar her nedense bugüne kadar denetimden kaçmışlardır. Millî Eğitim Bakanlığımız ülkemizin kanunlarına muhalif işlem yapan Fransız Charles de Gaulle ve Pierre Loti okullarına yeni kayıt alınmasını yasaklamıştır, aynı yaklaşımı izinsiz Alman okullarına da göstermiştir. Ülkeler arası anlaşmalara uyulması hususunda temsilcileri mütekabiliyet esasında müzakerelerine devam etmektedirler, partimiz adına bu konuda hassasiyet gösteren ilgililere yine minnettar olduğumuzu söylüyorum ve destekliyoruz,
Millî Eğitimimizin son yıllardaki okullaşma oranındaki başarısı önemlidir. İlkokul ve ortaokullarda yüzde 90'lar ve yükseköğrenimde yüzde 42 rakamı yakalanmıştı ancak en azından köy okullarında okuyan ve başarılı olan, bizler için geri dönüşü hızlanan köylerdeki okulların yeniden açılması ve özellikle çocuk sayısı yeterli köylerde bu projenin ele alınması önemlidir. Bu arada ilkokul modelimiz de geleceğe yönelik olarak alternatif modellerle ele alınmalıdır. Bizim önerimiz, ilkokul sistemimizin de tıpkı okul öncesi eğitim gibi olmasıdır. Zira daha 6 yaşındaki yavrumuz okula gidiyor, aynı sırada dört yıl oturuyor ve aynı düzen ve sistemde aynı şeyi yapıyor, karşısında öğretmene yani yıllarca aynı yüze bakıyor. Biraz farklı düşünürsek bu modelin çocuklarımızın üzerinde etkisi sizce olumlu mudur? Elbette olumsuzdur. Aslında sadece bizler değil birçok bilim insanı bu konuda çalışmalar yapıyor, yeni modeller öneriyor. Bizim önerimiz de aslında bilimsel çalışmalar ışığında çocuklarımızın mutlu, gözlerindeki oyun neşesi sönmeden, severek yapacakları bir eğitime odaklanmak olmalıdır. Çocuklarımızın çok katlı, betona gömülmüş okullar yerine tek katlı ve bahçeli yerleri tercih etsek, sıra sistemini değiştirerek yuvarlak alanlar oluştursak ve çocuklar okullarında tıpkı evlerinde olduğu gibi rahat hareket etseler güzel olmaz mı? İlkokullarda istatistikler artık eskisi gibi değil; öğretmen, derslik oranımızın bu sisteme uygun olduğu da açık; 18 sayı, 20 sayı, 25 sayı arasında bir istatistik var. En azından yeni açılan pilot okullarda dünyanın son yıllarda kullandığı bu sistemi tatbik etmemizin önemli olduğunu ifade etmek istedim. Bu modelde yıllarını eğitime ayıran emekli öğretmenlerimiz ve tecrübeli büyüklerimiz, okul yönetimleri gözetiminde gelenek ve tecrübeyi çocuklarımızla paylaşacak ve onların derin bir hatıra sahibi olmalarını da sağlayacaklardır. Ayrıca, insanın ve doğanın korunması için de doğayla iç içe paylaşımı, adaleti, merhamet ve dostluğu sınıfta yaşayan bu model önemlidir. Sınıfta oynayamayan. çocuk, paylaşımı sadece evde ve ailesiyle yaşar, bu tecrübe de çocuk için gerçek hayatta yeterli olamaz. Beton duvarlar arasında sıkışan nesiller hem vicdani hem de fiziksel olarak normal olamazlar. Bu nedenle, çocuğun bütün karakterinin teşekkül ettiği ilkokulların fiziksel özelliğinin ve programlarının, sistematik ve katı kurallara bağlı olması yeniden düşünülmelidir ve esnek olunmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi, nesillerimizi, geleneği özümseyen, geçmiş ile geleceği dengeleyen, huzurlu bir geleceğe hazırlama amacındadır. Bu vesileyle, Millî Eğitim Bakanlığımızın bu konuda yaptığı ve milletimize katkı sunan faaliyetlerini desteklemekte, desteğini de her alanda göstermektedir.
Millî eğitimimizin emekliler ve vefakâr unsuru öğretmenlerimiz her şeyi fazlasıyla hak etmektedir. Hepimizin en mümtaz hatıraları öğretmenlerine dair hatıralardır. Bu nedenle, onların emeğinin karşılığını burada konuşmanın anlamı dahi yoktur. Öğretmenler, elde olan imkânlar dâhilinde en yüksek kazancı elde etmeli, bu kural da devletin en önemli amacı olmalıdır ve öğretmen ücretleri kesinlikle artırılmalıdır. Son iki yılın istatistiklerine göre öğretmen ve derslik sayımızın dengesini bulmakta olduğu görülmektedir ve bu denge Hükûmete öğretmen ve okullaşma oranlarını planlamakta kolay bir zemin hazırlamaktadır. Bu vesileyle, Mili Eğitim Öğretmen Akademisini faaliyete geçirmek önemliydi. Öğretmen kalitesi aynı zamanda eğitim ve öğretimin en önemli göstergesidir. Bu çerçevede, liyakat ve irfan sahibi eğiticilere ihtiyacımız olduğu da bir gerçektir. Bu hususta en büyük paydaşımız YÖK olacaktır. Deneyimli öğretmen ve hocalarımız, geleceğin rehberleri için istekli ve fedakâr olmalıdır. Her yıl kabaca 3 milyona yakın öğrencimiz üniversite sınavına giriyor. Bunlardan -aşağı yukarı rakam veriyorum- bir milyona yakını yükseköğretime kayıt yaptırıyor. Rakamların çok anlamı yok, anlamı olan, bu öğrencilerin gerçek hayatta aldıkları eğitimi nasıl kullanacakları ve ihtiyacı karşılayıp karşılayamayacaklarıdır. İşte bu iş Yükseköğretim Kurulunun büyük datasında var olmalı ve ihtiyacı belirleyip gerekli yönlendirmeyi hem siyasetçiye hem de Millî Eğitim personeline yol göstermelidir; bu bir gerekliliktir ve acilen beş, on, elli yıllık planlamalar yapılmalıdır.
Millî Eğitim Bakanlığımızın okul türleri içinde "Yabancı Dilde Eğitim Yapan Özel Okul" başlığı var. Yaklaşık 400 bine yakın, 300 bin küsur öğrencimiz de bu okullarda okuyor. Bu okulların Türkiye Cumhuriyeti kuruluş felsefesi ve Türkçenin geliştirilmesine, millî eğitime katkısının olup olmadığı bilimsel literatürde var mıdır mesela? Merak ediyorum, bağımsız, kendi geleceğini kendi literatürüyle kuracak bir ülkede başka bir milletin diliyle literatür üretmek ne kadar mümkündür ve bizlere ne kazandırır? Bu denenmiş bir metottur ve aslında sömürge düzeninin en belirgin özelliğidir. Bu okullarda yabancı dilde eğitim yerine öğretim yapılsa ve yabancı diller -nevi fark etmez, hangi yabancı dil olursa olsun- hazırlık sınıfları olsa, bu hazırlıktan ileri seviyede olanlar Türkçe eğitime devam etseler daha iyi olmaz mı? Böylece hem diller daha mükemmel öğrenilir hem de çocuklarımız millî eğitimimizin temel amacı olan özelliklere daha kolay kavuşmazlar mı? Maarif Modeli temel yaklaşımı bireyi yaşadığı çevre içine ve bulunduğu evrensel mekâna hazırlarken bilgisini beceriye dönüştürecek bir modeli öncelemiştir. Adalet, hikmet, merhamet, iyilik, doğruluk, estetik ve zarafeti bu yaklaşıma temel olacaksa eğitim alan bireyin kendi kültüründeki aslında her biri binlerce yıllık koda sahip bu kelimelerin içeriğini bilmesi gerekir. Yani vicdan, zarafet, huzur, estetik, merhamet, erdem, ahlak gibi terimlerin içinden geldiği millî dil kodlarını çözebilecek bir gramere de hâkim olması gerekir. İstatistiklere baktığımızda, koyduğumuz bu hedefleri gerçekleştirmek istiyorsak ona göre dil ve kültür eğitimini de öncelemeliyiz. Yüz binlerce çocuğumuz özel okullarda yabancı dilde eğitim alırken elbette bu terimlerin mahiyetini kavramasını bekleyemeyiz; açık ve şeffaf olmak gerekir. Önce milletimizin ve devletimizin -tıpkı askerlik gibi- her anını ilmek ilmek dokuyan dilimizi geleneğine göre kıymetlendirmemiz gerekir. Ayrıca, sadece ilk on iki yıl değil üniversitelerin de bilimsel dil anlayışının değişip literatürünü kendi diliyle ağırlıklı yapması amaç olmalıdır. Aslında, yaşanabilir çevre dahi bu eğitimle ilgilidir; huzur ve irfanı, erdemi merkez alan birey çevresini de geleneğine göre inşa eder, şu gördüğünüz ucube binaları yapmazdı. Üçüncü dünya ülkelerine bir bakınız ve bir de öykündükleri batı ülkelerinin çevre düzenlemelerine bakınız, aradaki fark eğitim diliyle alakalıdır ve bu dilin bünyenize yabancı olmasıyla ilgilidir çünkü sizin kodlarınızı beyninize yazan aslında dilinizdir. Türkçe sadece Türkçe değil aynı zamanda İslam literatürünü yani ayet ve hadisleri, Farsça divanları, müthiş bir edebiyatın parçalarını içinde saklayan bir dildir. Ancak bütün İslam ülkeleri ve müstemleke diğer dominyon ülkeleri zaten son yüz elli yıldır bu düşünceyi paylaştılar ama başarılı olamadılar; bunu bir yönüyle düşünün diyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi, gelenekçi millî düşüncenin temsilcisi olarak ülkemizin geleceğini kendi içinde dili ve kültürüyle muasırlaşmanın gerçekleşmesinde görür. Üç tarzısiyaset yani Türkleşmek, İslamlaşmak, muasırlaşmak derken, aslında daha yüzyılın başında modern ol, kendin ol, vicdan ve duygularını toplumla uyumlaştır ve her yeniliğe açık diyordu.
Bu vesileyle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizlerin önerilerini ve eleştirilerini sabırla dinleyen Bakanlarımız, devlet erkanımız ve kurumlarımıza başarılar diliyor, 2025 bütçemizin hayırlara vesile olması temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.