MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Birleşmiş Milletlerin Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekât ve misyon kapsamında yurt dışına gönderilmesi hususunda Cumhurbaşkanlığımızca Meclisimize gönderilen tezkereyle alakalı TBMM'de konuştu.
MHP'li Özdemir'in açıklaması şu şekilde;
Sözlerimin hemen başında dün millî harp sanayimizin gruplarından olan TUSAŞ’a yönelik PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirilen hain saldırıyı kınıyor, bu saldırıda şehadet mertebesine eren tüm vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah'tan rahmet, yakınlarına ve aziz milletimize de başsağlığı diliyorum. Bununla beraber, yine dün bizim açımızdan üzücü bir başka haberi daha aldık. 48'inci Cumhuriyet Hükûmetinde İçişleri Bakanlığı görevini yürütmüş olan ve yine 57'nci Cumhuriyet Hükûmetinde Millî Savunma Bakanlığımızı yapmış bulunan 21 ve 23'üncü Dönem Kayseri Milletvekilimiz, saygıdeğer devlet ve dava adamı Sayın Sebahattin Çakmakoğlu Beyefendi’nin de vefat haberini üzülerek aldık. Ülkemize, milletimize çok değerli hizmetleri bulunan Sayın Sebahattin Çakmakoğlu Beyefendi’ye bu vesileyle de Cenab-ı Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz, mekânı cennet olsun.
2024 yılı itibarıyla Türkiye ile Afrika Kıtası arasındaki ilişkiler, ticaret, diplomasi, eğitim, savunma ve kültürel alanlarda giderek derinleşen stratejik iş birliği çerçevesinde gelişmeyi sürdürüyor. Türkiye'nin Afrika’yla ilişkileri son dönemlerde yüksek bir ivmeyle artmaya başlamış, özellikle Afrika açılım politikamız ve Afrika ortaklık politikaları kapsamında da yeni ve özel bir seviyeye ulaşmıştır. Bu çerçevede Afrika’yla beraber sürdürdüğümüz kazan kazan anlayışıyla şekillenen ilişkimiz giderek derinleşmekte ve sadece iki taraf açısından değil, üçüncü taraflara da büyük kazanımlar sağlayan bir potansiyeli beraberinde getirmektedir. Bu kapsamda ilişkilerimizde ekonomi ve ticaret, diplomatik ve politik ilişkiler, savunma ve güvenlik iş birlikleri, kültürel ve eğitim alanındaki iş birlikleri ve insani yardım ve kalkınma iş birliği gibi çok boyutlu, çok başlıklı ama aynı zamanda karşılıklı çıkar anlayışına dayanan iş birlikleri sayesinde bugün diğer tarafların Türkiye'nin Afrika’yla olan münasebetlerine gıptayla baktığı bir süreci karşımıza getirmiş bulunuyor ve geride bıraktığımız yıl itibarıyla yani 2023 yılı itibarıyla Afrika’yla var olan ticaret hacmimizde de 45 milyar dolar seviyesine ulaştık ki bu da Türkiye'nin kıtalar bazında dikkate alındığında ve aynı zamanda tarihsel perspektifle ele alındığında Afrika’yla süregelen ilişkilerini hangi boyuta çıkarmış olduğunu açık ve net bir şekilde gösteriyor. Bu kapsamda çok değerli ve önemli iş birliği ortaklarımız var Afrika’da. Güney Afrika, Nijerya, Mısır, Cezayir, Etiyopya gibi ülkeler bunların başında gelirken Afrika’daki yatırımlarımız ağırlıklı olarak inşaat, enerji ve ulaşım sahalarında yoğunlaşmış durumda. Son dönemde buna hiç kuşku yok ki maden sahasıyla beraber bazı tarımsal faaliyetler de eklenmeye başladı ki burada da hem Hükûmetimizin değerli çalışmaları hem de Türk şirketlerinin başarıları Afrika Kıtası’nda diğer ülkelerle var olan rekabette Türkiye'nin elini güçlendiren ana husus oluyor. Tabii, burada yalnızca bugünlere dair sahip olduğumuz potansiyeli ifade edersek yanlış bir yaklaşımda bulunmuş oluruz çünkü Türkiye Cumhuriyeti Afrika’ya yabancı bir ülke değildir, Türk milleti de Afrika’ya yabancı değildir. Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır seferiyle beraber Afrika Kıtası’ndaki varlığımızın başladığı ifade edilir ama Türk tarihine genel bir bakış açısıyla baktığınızda Osmanlı'dan önce Afrika Kıtası’nda Türk milletinin var olduğu ve hatta teşkilatlı yapısını, devlet anlayışını Afrika’ya da taşımış olduğu gerçeği karşımızda bulunmaktadır. Memlükler belki de bununla alakalı verilebilecek en önemli örneklerin başında gelir ki bu da Türk milletinin Afrika Kıtası’yla uzun yıllardan bu yana süregelen ilişki ve münasebetlerini gösterirken bu kıtayla var olan akrabalık bağlarımızı da göz önüne sermektedir. Bugün hâlâ her ne kadar Kuzey Afrika bölgesinde yoğunlaşmış olsa da Cezayir, Tunus, Libya, Fas gibi ülkelerde hatta Mısır’da ve Sudan’da da Türk kökenli, Anadolu'dan bölgeye göç etmiş bulunan o dönemki askerlerin evlatlarının var olduğu gerçeği Afrika’yla ilişkilerimizi geliştirmemizde ne derecede önemli bir etki yaratmaktadır; bu hususu da pek tabii dikkate almamız gerekiyor.
Bununla beraber, Afrika Kıtası’ndaki bugün eriştiğimiz seviye itibarıyla 44 diplomatik misyonla bölgede Dışişleri Bakanlığımız hizmet verirken kıtanın en geniş diplomasi ağına sahip ülkelerin başında geldiğimiz hususu da karşımızda bulunuyor. Bilhassa kıtanın istikrar ve güvenliğine katkı sağlamak amacıyla başta işte şimdi üzerinde konuştuğumuz tezkere örneğinde olduğu gibi, barış misyonlarına katılım ve bununla beraber kıtada var olan ülkelerin terörle mücadelesinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin sağladığı katkıyla yine Afrika ülkeleri nazarında ülkemizin sahip olduğu değer bambaşka ve özel bir durumu yansıtmaktadır. Bu anlamda, Orta Afrika Cumhuriyeti de bizim destek verdiğimiz ülkelerin başında geliyor. 1960 yılında Fransa'dan bağımsızlığını kazanan Orta Afrika Cumhuriyeti’ni önemli kılan konu sadece bu ülkenin yaşadığı istikrarsızlıklar değil bilhassa bugünlerde İslamofobi üzerinde bir gündem, suni bir gündem oluşturarak yüce dinimiz İslam’ı ve kutsalımızı hedef almaya çalışanların Orta Afrika örneğine bakmak suretiyle burada var olan bazı Hristiyan terör grupları gerçeğiyle de yüzleşmesi gerektiği hususunu bizim ifade etmemiz lazım yani terörün dilinin, dininin, milletinin olmayacağı gerçeği Orta Afrika örneğinde karşımıza çıkıyor ve bu kapsamda, MINUSCA’ya ülkemizin vermiş olduğu destek, tabii, oraya sadece bazı askeri görevlilerimizi yahut iç güvenlik birimlerinde görev alan personelimizi gönderme kapsamında da şekillenmiyor çünkü Birleşmiş Milletler misyonunun Orta Afrika ülkesinde 5 temel esas görevi var. Bunlar, sivilleri koruma misyonu, barışı destekleme, insani yardım, güvenlik sektörünün reformu ve insan hakları ile adaletin güçlendirilmesi hususlarıdır. Bu açıdan bakıldığında, ülkemizin çok uluslu böylesi bir yapı içerisinde kendi değerlerimize yakışır biçimde yer alması, hakikaten, diğer kriz ve çatışma bölgeleri dikkate alındığında da Türkiye'nin ne derecede tecrübeli olduğunu göstermesi bakımından önem arz ediyor. Bakınız, Afrika’da sadece tek yönlü, doğrudan bire bir ilişki geliştirmiyor Türkiye Cumhuriyeti devleti; kıtayı genel ve bölgesel olarak ele alırken burada istikrarı, barışı, huzuru, güvenliği ele almanın da yollarını arıyor ki bu kıtanın kalkınmasına yönelik de hassas bir süreci yönetiyor. Her ne kadar yapmış olduğumuz bazı savunma ve ikili iş birliği anlaşmamız bazı çevreler tarafından eleştirilse de -örneğin, Etiyopya’ya verdiğimiz yine bu ülkenin kendi istikrar, güvenlik ve barışını tesis etmeye yönelik destekle beraber, yine, Etiyopya’nın komşusu olan Somali’ye verdiğimiz istikrar, barış, huzur ve kalkınmasını sağlayacak desteklerimiz- bugün baktığınızda iki ülkenin kendi arasındaki yaşamış olduğu anlaşmazlıklara Türkiye'nin ara buluculuğunda bir çözüm getirilmesi çabasını da beraberinde doğuruyor.
Dolayısıyla bütün bunlar memnuniyet verici gelişmelerdir. Milliyetçi Hareket Partisi de Türkiye'nin dünyanın genelinde olduğu gibi, bilhassa tarihî ve kültürel bağlarımızın bulunduğu ve 21'inci yüzyılın yükselen değerleri arasında yer alan Afrika Kıtası’yla da münasebetlerini geliştirmesi bizim tarafımızda da memnuniyetle karşılanmaktadır.