Politika

MHP Genel Başkan Yardımcısı Topçu: Kürtlerle kucaklaşma asıldır, terörle mücadele esastır

MHP Genel Başkan Yardımcısı Zühal Topçu, ''Kürtlerle kucaklaşma asıldır, terörle mücadele esastır; silahlı eşkıyayı temizlemek kaçınılmazdır, siyasette uzlaşmak ortak yararımızadır.'' dedi

MHP Genel Başkan Yardımcısı Zühal Topçu, Gaziantep'de gerçekleşen “Bir ve Birlikte Hilal'e Doğru Türkiye Toplantıları” kapsamında konuşma yaptı.

MHP'li Topçu'nun açıklaması şu şekilde;

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin talimatlarıyla yurt çapında başlattığımız “BİR VE BİRLİKTE HİLALE DOĞRU TÜRKİYE TOPLANTILARI” temalı toplantılarımızın Gaziantep-Kilis-Adıyaman bölgelerini kapsayan ve Gaziantep merkezli bölüm dolayısıyla aranızda bulunmaktan bahtiyarlık duyuyorum.

Sözlerimin hemen başında her birinize Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin selamlarını ve başarı dileklerini sizlere iletmekten kıvanç duyduğumu belirtmek isterim.

Bugün burada sizlerle, sizlerin yanında Milliyetçi Hareket Partisi’nin güncel politikalarını paylaşacağımız görüşlerimizle son zamanlarda bu güzel ülkemizde nelerin yapılmak istendiğini, hangi kaos planlarının işleme veya icraata sokulmak istendiğini Milliyetçi Hareket Partisi’nin bunlara yönelik olarak güncel, genel ve gelecek zamanlar açısından sahip olduğu görüşleri hep sizlerin gözü önünde koyup değerlendirme imkânı bulacağız.

Hepiniz hoş geldiniz, safalar getirdiniz.

Cumhuriyet’imiz 102. Yılına girerken Dünya’da yaşanan karmaşaların böyle kaotik, kaosların yaşandığı böyle bir dönemde Türkiye, “Türk ve Türkiye Yüzyılı” hedefleri yolunda emin ve dev adımlarla ilerlemektedir.

Bu yolda elbette karşımıza iç ve dış engeller çıkarılmaya çalışılacak, çelikten engellerle etrafımız sarılmak istenecektir.

Ancak Türkiye; her türlü tehlike karşısında hazır ve nazır, her çeşit tehdidi savuşturacak dayanıklılığa ve güce malik muazzam bir ülkedir.

Ancak bilmedikleri yüzyıllardır önüne engel konan, yıpratılmaya çalışılan ve sürekli saldırı altında olan bu kadim milletin, binlerce yıllık birikim ve güçlü yönleri kullanıp zayıf yönlerini geliştirerek ve elde ettiği tecrübelerle artık çeliklendiği ve tarihi birikimle kurduğu bu son Türk devletini yaşatacak, kendi mevcudiyetini karalılıkla sürdürecek, geleceğini garanti altına alacak azim ve kararlılığa sahip olduğudur.

Çünkü büyük mücadelelerin içinden geldik Anadolu’yu Selçuklu sancağı altında beraber vatanlaştırdık. Tarihe damga vuran Birçok beylikler kurduk, hatta çağ açan kapatan Osmanlı cihan imparatorluğun ardından dünyaya meydan okuyan ve Türkiye yüzyılını gerçekleştirecek olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurduk.

Ancak tarihin öğrettiği en önemli dersleri de öğrendik.

Bu da mücadelelerin hiçbir zaman bitmeyeceği ve her zaman uyanık olmamız gerektiğidir.

Tarih boyunca bütün medeniyetler ve devletler ayakta kalma ve varlıklarını sürdürme mücadelesi içinde olmuştur. İnsanlık tarihinde, toplumların tarihinde ve devletlerin tarihinde bu rahatlıkla görülürken, zaten tarih kitapları da bu mücadelelerin toplamından oluşmaktadır.

Bir devletin zayıflatılmasında rol oynayan ve özellikle devletlerin yıkılmasında etkili olan çalışmalar incelendiğinde,

Yönetimin zayıflatılması,

Güvenlik birimlerinin (Askerin) zayıflatılması, “Ekonomik güven” sorunlarının hızlandırılması,

İsyanlar, toplumsal hareketler, etnik ayrımcılığın köpürtülmesi,

Tarihe baktığımızda da akademik çalışmalar bunların örneğiyle doludur; İngilizler, oluşturulan propaganda ağı ile düşman ülkelerin dinî, siyasî, askerî ve kültürel hedeflerine yönelik etkileyici bir muhteva ile bu ülkedeki sivil ve askerî kitlelerini etki altına almak istemişlerdir. Kendileri her daim sorunsuz, çok iyi, adil, haklı ve mükemmel ama diğerleri hep olumsuz ve kötüdür.

Britanya Başbakanı Lloyd George döneminde aynı oyunların oynandığı ve Türklere yönelik yoğun bir suçlama kampanyasının başlatılmasının talimatını bizzat verirken ana söylemlerin ve olumsuzluk kampanyasının “Türklerin adaletsizliği” ve “sanayileşmiş toplumlara yönelik sürekli büyük bir tehdit” olduğuna yönelik çabalarıydı.

Hatta Türkiye’ yönelik bu karalama kampanyaları sonucu, Türkiye karşısında birlik haline gelme çabalarının olması gerektiği yönünde de söylemlere başlanmıştır.

Ayriyetten, Türk egemenliği altında olan topraklarda da Türkiye’de ki din ve etnik yapının üzerinden çeşitli tartışmaların başlatıldığı da bilinmektedir. Çünkü Türkiye’nin sahip olduğu toprakların zenginliğini sosyal ve ticari anlamda da geliştirmeleri birçok ülkeyi rahatsız etmekteydi,

Bu arada hemen somut bir örnek vermek istersek;

Tanzimatın ilanının arkasından başlayan ama kendisine çok fazla yayılma alanı bulamayan kürtçülük propagandası yıllardır batının bizi yıkmaya yönelik yaptığı olumsuz propagandalarının ilk nüveleriydi.

İşin esası o dönemlerden beri ülkeyi içerden bölme faaliyetleriyle uğraşanlar, fırsatçılar ve bu bölünmeden büyük fayda umanlar iş başındaydı.

Kürt sorunu olarak büyük harflerle gündeme getirdikleri konunun özü Osmanlı’yı bölme, parçalama ve ortadan kaldırmaya yönelik büyük oyunun adıydı.

Ve insana ve insanlığa yönelik bir faydanın ötesinde, yalnızca kendi çıkarlarını kurtarmaktı. biraz önce belirttiğimiz dün Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamaya yönelik icraate soktukları çalışmaları bugün Türkiye Cumhuriyet’i üzerinde yapmaya çalışmaktadırlar. Bunun temelinde dünkü Osmanlı’ya tahammülsüzlükleri bugün Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bir ısmarlama proje haline gelmiştir.

Tarihe baktığımızda 150 yıl önce başlatılan bu kara propagandanın altında ülkenin içinde bulunduğu coğrafyanın yattığını ve buna duyulan garezlerinin olduğu rahattlıkla görülebilir.

Sayın liderimizin sürekli altını çizdiği gibi yeni bir yüzyıla girdik ve adı da Türkiye Yüzyılı. Bu yılı en iyi şekilde değerlendirebilmek in çok çalışmamız gerekmektedir. Bizin hedefimiz büyük bizim yolumuz uzun, ama kararlıyız bu Türkiye Yüzyılı hedefini başaracağız.

Sayın Liderimiz Devlet Bahçeli’nin açıkladığı gibi;

Türkiye yüzyılı olarak adlandırdığımız yılda belirli nirengi noktaları bulunmaktadır.

29 Ekim 2023’ten 29 Ekim 2123’e kadar belirlenen yüzyılda belirlenen dönüm noktaları;

İlk olarak, 2053 İstanbul’un fethinin 600’üncü yıl dönümüdür. Hedefimiz, “Süper Güç Türkiye”yi gerçekleştirmektir.

İkinci olarak, 2071 Malazgirt Zaferi’nin 1000. yıl dönümüdür. Hedef, fetih mirasının Türk Devri’yle eklemlenmesi, Türk-İslam coğrafyalarında birliğin ve beraberliğin zirveleşmesidir.

Üçüncü olarak, 2077 Anadolu’da kurulan ilk Türk devletinin 1000. yıl dönümüdür. Hedef, Anadolu Selçuklu Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne ulaşan bin yıllık devlet müktesebatının gelecek bin yıllara ulaşması hususunun vurgulanmasıdır.

Dördüncü olarak, 9 Temmuz 2118 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne resmen geçişin yüzüncü yıl dönümüdür.

Hedef, Sistem sorunlarından tamamen kurtulmuş, halk iradesinin ivmesiyle kurumsallaşıp köklü birikime dayanmış, aynı zamanda dünya çapında örnek gösterilen yönetim hayatımızla Türkiye Cumhuriyeti ve gelecek nesiller çok daha huzurlu, çok daha güvenli, çok daha rahat bir hale geleceklerdir.

Beşinci olarak da, 29 Ekim 2123’tür ki, bu tarih Cumhuriyet’in 200. yıl dönümüdür.

Önümüzdeki yüz yıllık takvim işlemeye başlamıştır. Zaman Türkiye ve Türk Yüzyılı zamanıdır.

Bu yüzyılda özlemini duyduğumuz Türk mucizesi gerçekleştirmek için elimizden gelen herşeyi yaparak, Türk-İslam medeniyetinin timsali, Türkiye Cumhuriyeti devletinin hedeflerini başarmasını sağlayıp küresel sistemde süper güç haline getirmektir.

Bu duygu hedef ve umutlarımızla yolumuza devam ederken; içinde bulunulan sosyal, kültürel ve toplumsal gerçekliklerin de gözden kaçırılmaması ve dikkat edilmesi gereken önemli noktaları bulunmaktadır.

Ülkemiz uzun yıllardır, daha önce de bahsettiğimiz önemli bir sorunla mücadele etmektedir. terör sorunu. Bu mücadelede hep yalnız kalmış ve hiçbir destek görmemiştir. Hatta terör örgütleri bazı Avrupa ülkeleri ve ABD’den direk ve dolaylı olarak destek de almaktadırlar. Avrupa ülkeleri ve ABD’nin bilmediği bir şey Türkiye’nin bu terör belasını bitirmedeki kararlılığıdır. bu terör belasının tarihi seyrine bakıldığında;

1978 yılında, Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nin Fis Köyü’nde birinci sözde kongresinde, MarksistLeninist çizgide büyük Kürdistan’ın kurulmasını hedef olarak belirlemişti.

1984 yılında Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla da silahlı terör eylemiyle gündemde var olmaya başlamış ve adını yayılmasını sağlamıştır. Yıllarca mücadele edilmiş ve ülkemiz topraklarından temizlenmiştir.

Biraz önce yukarıda belirtildiği gibi Türkiye topraklarından temizlenen terör örgütü, birçok ülkeden destek almaya devam etmiştir. Irak’ın kuzey bölgesine çekilen terör örgütü elemanları buradan da Türk ordusunun başarılı operasyonlarıyla temizlenirken, Suriye’de Işid ile mücadele başlığı altında ABD tarafından desteklenmektedir.

Terör örgütü Türk topraklarında silinmişken, ve Türkiye’nin terörle mücadelede kararlılığı anlaşılmışken, PKK/PYD terör örgütünü Ortadoğu’daki Yüzyıllık hedeflerini gerçekleştirmek isteyen güçler hemen harekete geçmişlerdir.

ABD tarafından her türlü askeri imkânlarla eğitilip donatılan PKK/PYD terör örgütü, Davut Koridoru adı verilen bir alanla Suriye sahası üzerinden İsrail’e bağlanmaya çalışılmaktadır.

Bu durum Suriye’nin toprak bütünlüğünün bozulması ve bölünmesi demektir.

Dolayısıyla Ortadoğu’daki savaş koşulları yakın vadede hiç olmadığı kadar şiddetlenme ve bölgenin tamamına yayılma eğilimine sahiptir.

Artık İsrail’in Gazze ile başlayıp, Lübnan ve Suriye ile devam eden saldırganlığın da hedefi bellidir. Bölge hakimiyetidir. Bu arada ABD ve İngiltere’nin desteği de mevcuttur.

Bu arada İsrail bununla da yetinmeyip Türkiye’ye 40-50 km uzaklıkta olan Suriye’nin İdlib bölgesini de hedef alması ve uyarı fişeği göndermesi ve PKK/PYD’li teröristlere vatandaşlık vermenin planlanmasını da yapmaktadır.

Herkes şunu bilmeliki;

Kürtlerle kucaklaşma asıldır, terörle mücadele esastır; silahlı eşkıyayı temizlemek kaçınılmazdır, siyasette uzlaşmak ortak yararımızadır.

Kürt kardeşlerimizle aramıza hiçbir mihrak giremez.

Kürt kardeşlerimizi Türk milletinden ayrıştırmaya hiçbir hainin eylem ve provokasyonu kafi gelemez.

Teröre tolerans sıfırdır, terör örgütünün ürediği neresi varsa orası meşru hedeftir.

Kürtler başka, terör örgütü başkadır.

İkisini birbirine karıştırmak en vahim cinayet, ülkemize ve milletimize yapılacak en şiddetli kötülüktür.

Kürtler kardeşimizdir, milletimizin eşit ve onurlu mensuplarıdır, terör örgütü ise Türkiye düşmanlarının taşeronu, maşası, silah tutan kuklasıdır.

Bu durum artık Türkiye için de güvenlik riski oluşturmaktadır. Türkiye’ye yönelik ne derecede büyük bir güvenlik riski oluşturduğu ortadadır. Artık bir çözüm üretilmelidir bu terör belasına, onun içindir ki;

Sayın Bahçeli’nin daveti; parlamento çatısı altında sözde siyaset yapan bir partiye, DEM’e, artık dış mihrakların uydusu, emperyalizmin maşası olmayı bırakmasıdır.

Hem siyaset yapayım her yerde olayım her tarafı karıştırayım, hem de silahlı teröristlerle el ele kol kola, sırt sırtta hareket edeyim. Bu ne yaman bir çelişkidir.

Bu vahim çelişkinin yörüngesine sabitlenip hıyaneti gerekçelendirmeye, hatta demokrasi ve milli irade kavramlarını silah gibi kullanmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.

Silah varsa siyaset yoktur.

İhanet varsa demokrasi yoktur.

Şiddet varsa sevgi ve barış dili yeşermez.

İşte MHP’nin DEM’e çağrısı;

Duruşunu netleştirmesi aklını başına devşirmesi çağrısıdır.

Emperyalist güçlerin taşeronu olan PKK ile ilişkisini bitirmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Partisi olma çağrısıdır.

Bu bir birlik çağrısıdır.

Bin yıllık kardeşliğin hatırlatılması korunması ve yaşatılması çağrısıdır.

Terörün ülke gündeminden ortadan kaldırılması çağrısıdır.

Yeter artık deyip anaların gözyaşını bitirme çağrısıdır.

Şu konunun asla unutulmaması gerekir ki devlet teröristle müzakere etmez mücadele eder düsturundan hareketle, bu mücadele kararlılıkla devam edecektir.

Sayın Genel Başkanımız devlet bahçelinin duruşu, MHP'nin tutumu; ucuz ve hamasi yaklaşımlarla, oy avcılığıyla, tribünlere oynamakla basite indirgenecek bir mesele değildir.

Bu iş, sanıldığından çok daha ciddi ve mühimdir.

Maalesef durum ciddi ve kritiktir.

Mustafa kemal Atatürkün "Bir arada ve bağımsız olarak yaşama azim ve iradesi kırılmadıkça bir milletin asla yok edilememez” sözünün ilhamıyla

Türkiye’mizin, hayatın olağan akışı içinde karşılaşma olasılığı giderek artan olağan dışı gelişmelere karşı bütün senaryoları değerlendirerek baraj kurması ve enine boyuna hazırlık yapması sadece bir güvenlik önlemi değil, bunun da ötesinde bir var oluş meselesine sahip çıkılmaktadır.

Herkes adımını ona göre atmalı, ayağını denk almalıdır.

Sayın liderimiz devlet bahçelinin çağrısı milletimizden destek görmüş kamuoyunda olumlu karşılanmıştır.

Çünkü bu, “biz ülkeyi karşılıksız sevdik” düşüncesi ve “önce ülkem ve milletim sonra partim ve ben” düsturundan hareket eden Türk dünyasının Lideri’nin vizyonunu yansıtmaktadır.

Küresel dünyada bütün dinamikler değişmeye başlamakta ve oynanmak istenen oyunlar sekteye uğramaktadır.

Yeni oyuncular aktörler sahneye çıkmakta ve kendi oyun planlarını kurgulama hesaplarına girişmişlerdir.

Artık böylesine hızlı değişen bir küresel dünyada Türkiye’nin de kendi kartlarıyla oyuna başlaması ve düzen içinde yerini pekiştirmesi gerekmektedir. Türkiye’nin kendi iç dinamiklerini harekete geçirerek optimum faydayı elde etme zamanıdır.

Zamanın ruhunu Yeni Türkiye’nin ruhunu doğru okuma zamanıdır. Kendi iç dinamiklerini ve gücünü kullanarak yerel, bölgesel ve küresel eksende önemli adımlar atmak için acele etmelidir. Zaman Türkiye zamanı, zaman Türk zamanı, zaman Türkiye yüzyılı zamanıdır.

Bu işin artık aldırış edilmeyecek bir durumu ve şakası yoktur ve bu konu siyasetler üstü, politikalar ötesi yaklaşımla değerlendirmelidir.

Türkiye terörle mücadeleye 40 yılda milyarlarca dolar harcamıştır.

Terörle mücadelenin bitmesi ve ekonomi üzerindeki ağır yükünün ortadan kalkması demek; yatırımların, istihdamın artması ve artık Türkiye’nin yüzyıllık hedeflerini gerçekleştirmek için yönelmesi demektir.

Bu somut olarak, ekonominin düzelmesi, emeklinin ve bütün vatandaşların hayat standartlarının yükselmesi, işsizliğin ortadan kaldırılmasıdır. Bu da kardeşlik hukukumuzu güçlendirecek, ülkemizdeki iç barış ve huzuru yaygınlaştıracaktır.

Çünkü; Türkiye Cumhuriyeti devleti tektir, milli ve üniter yapıdadır, ülkesi ve milleti ile bir ve bütündür.

Bu devletin kurucusu ve sahibi topyekûn büyük Türk milletidir.

Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes; ırk, dil, din ve mezhep farklılığına bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk milletinin eşit ve saygın fertleridir.

Milli varlığımızın temeli bu mensubiyet duygusudur, Türklük üst ve vazgeçilmez kimliğimizdir.

Türk milletine yeni kimlik ve isim arayışları, yeni vatandaşlık icatları boş ve nafile teşebbüsler olarak kalmaya her zaman müstahaktır.

Türk milleti varsa, Türkiye Cumhuriyeti devleti de ilelebet payidar kalacaktır.

Unutulmasın ki, Türkiye asla Türk milletsiz yaşayamaz, var olamaz.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve büyük Türk milletinin varlığına Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı fedakarca sahip çıkacaktır.

Türkiye bizimdir, bu aziz vatan hepimizindir, bunun için haykırarak diyoruz ki; çok yaşasın kardeşliğimiz, çok yaşasın milletimiz, var olsun devletimiz.

Biz de Türk milliyetçisi olarak doğduk, öyle yaşadık, öyle öleceğiz.

Sağolun varolun.

{ "vars": { "account": "G-E1EN649QR9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }