MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Prof. Dr. Mevlüt Karakaya, Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine MHP Grubu adına önemli açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemin hakkında görüşlerini dile getiren Karakaya, 'Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin fiilen uygulamaya girdiği 9 Temmuz 2018 tarihinden bu yana Türkiye bölgesel ve küresel gelişmelere daha hızlı reaksiyon göstermeye başlamıştır' dedi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Prof. Dr. Mevlüt Karakaya, Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine MHP Grubu adına önemli açıklamalarda bulundu.

MHP Genel başkan yardımcısı ve Ankara Milletvekili Prof. Dr. Mevlüt Karakaya’nın açıklamaları şu şekilde:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Sayın Mustafa Destici'nin vefat eden merhum babası Ali İhsan Destici'ye Allah'tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, yine bir hususun da altını çizmek istiyorum. Biliyorsunuz son altı ayda -ki son üç ayı daha yoğun olmak üzere- ülkemiz ciddi bir kuraklık tehdidi altındaydı. Ankara'da birçok köylerde çiftçilerimiz, insanlarımız yağmur ve kar dualarına çıkmaya başlamışlardı ki bu uzun zamandır şahit olmadığımız bir şeydi ama Allah'a bin şükür ki birkaç gündür yurdumuz genelindeki yağışlar bir nebze yüzümüzü güldürdü. Bu noktada tabii ki Türkiye su fakiri bir ülkedir aslında, iddia edildiği gibi su zengini bir ülke değil. Kuraklık olarak baktığımızda meteorolojik, hidrolojik, tarımsal kuraklıklar ama bunun en son seviyesi sosyoekonomik kuraklık dediğimiz kuraklık. Türkiye bu tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya olduğunu, bu noktada, bu alanda Devlet Su İşlerimiz ve ilgili birimlerin son dönemlerdeki yaptığı çalışmaları hakikaten yakından takip ediyoruz, güzel çalışmalar ve bu alanda, bu çalışmalarının artırılarak devamı bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Ben bu vesileyle özellikle Ağustos 2023'te test üretimine başlayacak olan Türkiye'nin en yüksek, dünyanın ise 5'inci yüksek barajı olan Yusufeli Barajına emeği geçenlere de teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, teklif, toplamda 11 maddeden oluşmakta. Yükseköğretim Kalite Kurulunda uzman personel istihdamıyla ilgili bir maddemiz var. Tabii, bu, ihtiyaca binaen bir düzenleme olup yerinde bir teklif olarak değerlendiriyoruz. Yine, Yükseköğretim Kurulunda disiplinle ilgili bir düzenleme var. Bu düzenleme hepinizin malumu olduğu üzere Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 2547 sayılı Kanun'un 54/a ve yine 54-a/9'a dayanılarak disiplin yönetmeliğiyle yapılan disiplin iş ve işlemlerine ilişkin bir düzenleme bir zorunluluktu ama bu düzenleme yapılırken yıllardır devam eden bazı sorunlar da bu vesileyle çözülmüş oldu. Bunların başında uyarma cezasının kaldırılması; hakikaten yıllarca üniversitede görev yapmış, bu kurullarda, komisyonlarda da çalışmış olan birisi olarak şunu ifade edeyim ki:  Bazen bu tür cezalar keyfî olarak da verilebiliyordu çünkü fiilleri belli değil, sayılmıyordu ve bu cezalara da itiraz söz konusu değildi ama disiplin cezaları arasında sayıldığı için de öğrencinin siciline işleniyordu. Bu anlamda doğru bir düzenleme olduğunu ifade etmek istiyorum.

Yine, öğrenci lehine olabilecek bir başka düzenleme ise disiplin amiri ve disiplin kurullarının komisyonlardan gelen cezaları artırma yetkisinin olmayacağı şeklindeki düzenlemedir yani gelen cezayı ya aynen kabul edebilecek ya daha aşağı bir cezayı önerebilecek ya da reddedebilecek. Bunun da öğrenci lehine olan bir uygulama olduğunu ifade etmek istiyorum

Değerli milletvekilleri, teklifin bir başka unsuru vakıf yükseköğretim kurumlarıyla alakalı. Vakıf yükseköğretim kurumlarında biliyorsunuz öğrenci gelirlerinin yüzde 2'si bankada açılacak bir fon hesabına yatırılıyor. Bir anlamda bu bir ihtiyat akçesi gibi yani günün birinde üniversite sıkıntıya düştüğünde eğitim öğretim faaliyetine ara verildiğinde veya devam edemediğinde öğrencilerin eğitimlerini tamamlamaları için bir kaynak, bir fon oluşturma maksadı vardı. Bu, tabii, bir nakdin bankada bloke edilmesi, finansal yönetim açısından da vakıf yükseköğretim kurumlarına bir yük getiriyordu. Bunun banka kati teminat mektubuyla bu yükümlülüğün yerine getiriliyor olması ya da buna imkân sağlanıyor olması gerçekten vakıf yükseköğretim kurumlarının finansal maliyetlerini düşürme açısından bir katkısı olacağını düşünüyorum.

 Aslında burada vakıf yükseköğretim kurumlarından açılmışken bir hususun da altını çizmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Malumunuz olduğu üzere vakıf yükseköğretim kurumları 2547 sayılı Kanun'a da dayanarak çıkarılan yönetmeliklerle -evveliyatında tabii ki Anayasa'nın 130'uncu maddesi de var- yönetiliyor. Vakıf yükseköğretim kurumlarının yöneticileriyle konuştuğunuzda aslında şunu söylüyorlar: Vakıf yükseköğretim kurumlarında ortaya çıkan sorunların önemli bir kısmının bu yönetmelikle yönetiliyor olmasıyla alakalı. Tabii, vakıf yükseköğretim kurulu kapsamındaki birçok üniversite ya da yüksekokulun aslında vakıf amacına matuf yönetilmediği, bunların birçoğunun gerçekte ya da arka planda şirket üniversiteleri şeklinde faaliyet gösterdiği bizlere de gelen şikâyetler. Dolayısıyla, aslında, Türkiye'de bu alanda bir yasal düzenlemenin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Özel üniversite statüsünün de bir şekilde önünün açılması gerektiğine yani burada vakıf yükseköğretim kurumları içerisinde farklı işlevleri söz konusu olan ya da yönetim anlamında veya arka planda finanse edilme anlamında farklı olan bu üniversitelerin birbirinden ayrılması gerektiğini düşünüyoruz. Yani ticari olarak da elbette yükseköğretim kurumları kurulabilir yasal prosedürleri  bu anlamda yerine getirildikten sonra ve bunun önünün açılmasının da iyi olacağını düşünüyoruz.  Aksi takdirde, bizim, yine, bu Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 28'inci maddesinde vakıf üniversitelerinin, vakıf yükseköğretim kurumlarının ticari herhangi bir iş yapamayacakları ifade edilmiş olsa da bu konular her zaman bir tartışma konusu hâline gelmiş durumdadır.

 Değerli milletvekilleri, bir başka teklif konusu da araştırma görevlilerinin, 50/d maddesinde istihdam edilenlerin istemeleri hâlinde 33/a'ya geçirilmesiyle alakalı. Bu da hakikaten üniversitelerimizin kanayan bir yarasıydı çünkü 50/d maddesine göre istihdam edilen öğrencilerin -bunun temel şartı öğrenci olma- yüksek lisans öğrencilerinin okulu bitirdiğinde, oradan mezun olduğunda doktoraya başlaması zaman aldığından kadro durumu sıkıntıya düşüyordu, doktorası biter bitmez kapıda kalıyordu. Ve yine aynı zamanda, aynı statüde, özlük hakları birbirinden farklı olarak ifade edebileceğim iki madde her zaman için sıkıntıydı ve iş barışını da bozan bir durumdu Bu anlamda, isteyenlerin 50/d maddesinden 33/a'ya geçmesiyle ilgili yapılmış olan düzenleme kronikleşmiş, hatta kangren hâline gelmiş olan bir sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır; düşünenlerden ve bu teklifi getirenlerden Allah razı olsun.

Değerli milletvekilleri, teklifin birkaç maddesi ise üniversitelerin, vakıf yükseköğretim kurumlarının isimlerinin değiştirilmesiyle alakalı. Bunların büyük bir çoğunluğu talebe binaen yapılan düzenlemeler. Yine teklifte önemli bir düzenleme, Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kuruluş kanununda yapılan bir değişiklik ki bu değişiklikte de denetim maksatlı bir denetim komisyonunu kurulması, bunun çalışmasıyla alakalı hususlar düzenlenmiştir. Bu da bir ihtiyacı karşılamak üzere yapılan düzenlemedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifle getirilen önemli bir husus da Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'na bir madde eklenmesidir. Bununla, MİT bünyesinde 'Millî İstihbarat Akademisi' adıyla, istihbarat ve millî güvenlikle ilgili alanlarda lisansüstü eğitim, bilimsel araştırma ve yayın yapmak üzere yükseköğretim kurumu kurulması öngörülmektedir.

Malumunuz olduğu üzere, MİT'in temel görevi, Türkiye'de içten ve dıştan yönetilen tehditler karşısında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında oluşturmak, bu istihbaratı ilgili yasada sayılan makamlara ve gerekli kuruluşlara ulaştırmaktır. Aslında, 2014 yılında yapılan bir yasal değişiklikle MİT Kanunu büyük ölçüde günümüz şartlarına uygun hâle getirilmiştir ki bunun içerisinde kişisel hak ve özgürlükler noktasında uluslararası normlara ve standartlara uygun bir düzenleme yapılmıştır. Yine, coğrafyamız 'dünyanın kriz ve çatışma bölgesi' olarak adlandırılmakta ve dış tehditlere daha fazla maruz kalmaktayız. MİT'in önleyici istihbarat kapasitesinin artırılması, huzurumuza ve bekamıza yönelen tehditlerin büyümeden engellenmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. MİT, günümüzde, artık, gelişmiş teknik insan ve siber istihbarat kabiliyetlerine sahip olan bir kurumumuz. Millî güvenliğin sağlanabilmesi adına sınırlarımız dışında yaşanan gelişmeler hakkında istihbarat toplaması da kanun koyucu tarafından MİT'e verilmiş görevlerden. MİT, hâlihazırda ülkemizin hukuk sisteminde kamu idaresinin tabi olduğu tüm mekanizmalara tabidir, cumhuriyet tarihinde ilk defa MİT'in Türkiye Büyük Millet Meclisinde oluşan Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu tarafından denetlenmesinin önü açılmıştır.

 Bir başka önemli bir husus da MİT'te oluşturulacak bir komisyon tarafından teşkilat uhdesinde bilgi ve belgelerin kullanıma ve paylaşıma açılmasının ve bunların akademik çalışmalar ile her türlü yayın ve edebi eserde kullanılmasının da önü açılmıştır. Bu çalışmalar tarihe tanıklık edilmesi açısından önemli bir gelişmedir.

 Değerli milletvekilleri, aslında tabii, teknolojik gelişmelerle, dijitalleşmeyle birlikte güvenlik konusunda istihbarat alanının hem kapsamı çok genişledi hem de çeşitlenerek girift hâle geldi malumlarınız. Millî istihbaratın coğrafi alanı sadece yerküreyle sınırlı kalmamış, uzaya kadar da uzanmıştır. İstihbaratın konusu askerî, siyasi ve toplumsal olmanın ötesine geçmiş, ekonomik istihbarat önemli bir hâle gelmiş, siber saldırılar günümüzde önemli bir güvenlik tehdidi oluşturur duruma gelmiştir.

 Değerli milletvekilleri, tabii ki günümüzde istihbaratın başarılı olmasının temel şartlarından biri de bilimsel çalışmalara ağırlık vermek ve bu maksatla disiplinler arası çalışmaları entegre yürütmekle alakalıdır. Bu düzenlemenin yerinde olduğunu ve bu alanda her türlü desteğin verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu vesileyle terör başta olmak üzere millî güvenliğimiz konusunda yürütülen istihbarat başarılarından dolayı Millî İstihbarat mensuplarını ve yöneticilerini buradan kutluyor ve tebrik ediyorum, tüm güvenlik güçlerimize de şükranlarımı sunuyorum, Allah ayaklarına taş değdirmesin diyorum.

 Değerli milletvekilleri, özellikle son günlerde bazı kurum ve kuruluşlarımıza yönelik yapılan saldırılar ve özellikle de hedefe itibarlarının alınmasın elbette bir maksadı vardır, bu da Türk milleti tarafından ibretle izlenmektedir.

Bakın, Millî İstihbarat Teşkilatının 'web' sayfasında bugün bu konuşmadan önce şöyle bir gezinti yaptım, o sırada bir şeyi gördüm, 'Şehitlerimiz' diye bir başlık vardı ve Türk Bayrağı'nın altında bir yazı kaleme alınmış. Diyor ki: 'Bayrağımızın simgelediği kutsal değerler adına yurt içinde ve yurt dışında üstlendikleri görevlerde hiç düşünmeden canlarını feda eden isimleri gibi görevleri de bizde saklı şehitlerimizi hiçbir zaman unutmayacağız.' Biz de diyoruz ki birilerinin Türk Bayrağı'nı kaldırdığı, birilerinin Türk Bayrağı'na yer vermediği bu dönemde Türk Bayrağı'nın taşıdığı değerler adına şehit olan, isimlerini dahi bilmediğimiz o isimsiz kahramanlara Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyoruz; kendilerini bugün buradan rahmetle, minnetle anıyoruz; ruhları şad olsun.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemelerin her biri hem bir ihtiyacı karşılıyor hem de iyileştirmeleri içeriyor. Son dönemlerde toplumun belli kesimlerinin kronikleşmiş önemli sorunları birbiri ardına çözüldü, çözülmeye de devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin fiilen uygulamaya girdiği 9 Temmuz 2018 tarihinden bu yana Türkiye bölgesel ve küresel gelişmelere daha hızlı reaksiyon göstermeye başlamıştır. Başta millî güvenliğimiz ve terörle mücadele alanları olmak üzere etkin kararların alınması pratikleşmiştir. Yakalanan demokratik, siyasi istikrar sayesinde Türkiye ekonomisinin yatırımı, üretimi, istihdamı ve ihracatı önceleyen daha sağlıklı bir yapıya kavuşması mümkün hâle gelmiştir. Geçmişteki kısa ömürlü hükûmetler, koalisyon partileri arasındaki kutuplaşmalar, hükûmet kurma aşamasındaki anlaşmazlıklar milletimizi sürekli hayal kırıklığına uğratmış, yeni umutlarla yapılan seçimler ve kurulan istikrarsız hükûmetler ülkemizi maalesef ileriye taşıyamamıştır.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde yürütmenin de yasamanın da bütünüyle millet tarafından doğrudan seçilmesi, bir taraftan yönetimde sadece istikrarı değil, doğrudan temsil imkânını da sağlarken yasamadaki temsili yüzde 98'lere varan ve dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir düzeye de çıkarmıştır.